Rota:
Rotamız Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Karadağ, Hırvatistan, Bosna&Hersek, Slovenya ve son olarak İtalya Venedik. Eşlerimizi yaklaşık 3.000 km lik yolculukları sonrasında Venedik’te bir gün konaklayıp MarcoPolo Hava limanından TR’ye uçuracağız. Bu onlar için test niteliğinde uzun soluklu bir gezi olacak. Başarırlar ise yeni planlarda ve daha uzun rotalarda arkamızda yerlerini alacaklar, başaramazlarsa kısa koşular onları bekliyor. Biz ise eşlerimiz sonrasında biraz daha farklı rotadan yine motorlarımızla geri döneceğiz. Toplamda 11 Ülke 15 günde 5.500km yol yapmayı hedefliyoruz.
Ben Ahmet eşim Fatma ile (Yamaha
XT660Z Tenere)
Gürkan Coşkuntuna eşi Onur ile
birlikte (Yamaha
XT660Z Tenere)
Zeki Kocakulak eşi Nimet ile
birlikte (Yamaha
XT660R)
Hazırlık:
Yolculuk hazırlığı için çok fazla
bir şey yapmadık, Motorların periyodik bakımları yaptırıldı ve birde motorlar
aşırı yüklü olacağından ve Asfalt ağırlıklı bir tur olacağından off-road
lastikleri sökülüp yerlerine 3 motorda da ContiEscape takıldı. Navigasyon için
telefonlarımızı kullanmayı düşündük ve tüm Balkan haritalarını indirdik fakat
telefonların fazla ısınıp en önemli kavşakta kendini korumaya alması riskine
karşı ödünç bir Garmin GPS ile çözümü sağlamlaştırdık. Birde popomuz yanmasın,
terlemesin diye 3 motorun koltuğuna da Edirne’de birer kuzu postu diktirdik. Batı
Balkanlar için “Lonely Planet” ı da unutmadık.
Belge olarak yaptığımız hazırlık
ise sadece Yeşil Sigorta almak oldu. 15 Günlük bedeli 75€ olması gerektiğini
okumuştum internet te tramer in sitesinden fakat 1 aylık aynı fiyata yaptılar.
Tüm Balkanlarda ve Avrupa ülkelerinde. Yalnız bir sorun var bu belgede Sırbistan’a
çift yıldız ile not düşmüş ve bu notta “Karadağ ile birlikte Sırbistan’ın
kontrolü altında bulunan tüm ülkelerde geçerlidir” demesine rağmen Kosova bunu
kabul etmeyip sınır geçişinde bizden +15€ aldılar ve bir adet Yeşil Sigorta
düzenlediler (15 Günlük). Uluslar arası ehliyeti sadece Yunanistan Türkiyeden
girilen İpsala ve Pazarkule kapılarında soruyor. Girişi Bulgaristan’a yapıp
sonrasında en yakın kapıdan Yunanistan’a girdik, 300 TL cebimizde kaldı. Hepimizde yeşil pasaport olduğundan vize
problemimiz olmadı.
1. Gün Edirne-Thermes
Kapıkuleden
4-5 kontrol sonrasında Ülkemiz bizi çamaşır sulu bir uğurlama ile yolluyor. Bir
sonraki kontrol için kasklarımızı da çıkarmış kolumuza takmıştık ağzımız
gözümüz fıskiyeden gönderdikleri dezenfektan içinde kaldı. Sonraki 11 ülke
geçişinde böyle bir şey ile karşılaşmıyoruz bazı kapılarda kaskımızı bile çıkartmadan
ve sadece 1 kişinin evrek kontrolü ile geçiyoruz hudut kapılarını.
Bulgaristan’a
giriş amacımız Ehliyetsiz Yunanistan’a geçmek olduğundan Kırcaali üzerinden
Zlatograt-Xanthi arasındaki sınır geçişini kullanıyoruz. Zlatograt’a kadar
Bulgaristan’ın en kötü şehir ve kasabalarından geçiyoruz. Smolyan a yakın sınır
bölgesinde görüntü değişmeye başlıyor, daracık dağ yollarından tütün
bahçelerinin arasından Yunanistan’a giriş yapıyoruz. Bu kapı haftasonu
Bulgaristan’dan Yunanistan’a denize gidenlerden dolayı kalabalık oluyormuş
geçiş için hafta içini tavsiye ediyorlar. Kapıda tek kontrol var ve bekletmeden
geçiriyorlar.
Eşlerimize motor pantolonlarının altına şort giymeleri tavsiyesinde bulunmuştum. Sokak ortasında bile soyunup 2 dk. da şort terlik tshört combinasyonuna geçebilecektik sıcak yaz günlerinde ama onlar bunu abartıp her fırsatta karpuz yerken bile kullanmaya başlayında bende dayanamadım fotografladım.....Ama nimet te ayıp etmiş şimdi diymi yani....
İlk gün çok zaman kaybettiğimizden hedefimiz olan Kavala yerine sınır sonrasındaki kaplıcaları olan Türk köyü Thermes te kalmaya karar veriyoruz. Thermes te açık hava kaplıca havuzları var ve kişi başı 10€ ya kalabiliyorsunuz. Yunanistan da yemek porsiyonları bize göre biraz fazla o yüzden ortaya bir şey söylerken hep bir yada iki eksik söylemek gerekiyor. Tıka basa doyuyoruz yiyemediklerimi de paket yaptırıyoruz kişi balı 8€ ya. İçecek olarak ise her gittiğimiz bölgede o yöreye ait bira söylüyoruz. Gezi bitene kadar bir sürü farklı bira tatmış olacağız.
Eşlerimize motor pantolonlarının altına şort giymeleri tavsiyesinde bulunmuştum. Sokak ortasında bile soyunup 2 dk. da şort terlik tshört combinasyonuna geçebilecektik sıcak yaz günlerinde ama onlar bunu abartıp her fırsatta karpuz yerken bile kullanmaya başlayında bende dayanamadım fotografladım.....Ama nimet te ayıp etmiş şimdi diymi yani....
İlk gün çok zaman kaybettiğimizden hedefimiz olan Kavala yerine sınır sonrasındaki kaplıcaları olan Türk köyü Thermes te kalmaya karar veriyoruz. Thermes te açık hava kaplıca havuzları var ve kişi başı 10€ ya kalabiliyorsunuz. Yunanistan da yemek porsiyonları bize göre biraz fazla o yüzden ortaya bir şey söylerken hep bir yada iki eksik söylemek gerekiyor. Tıka basa doyuyoruz yiyemediklerimi de paket yaptırıyoruz kişi balı 8€ ya. İçecek olarak ise her gittiğimiz bölgede o yöreye ait bira söylüyoruz. Gezi bitene kadar bir sürü farklı bira tatmış olacağız.
2. Gün Thermes-Ohrid
İlk günden
eklenen +50km nedeniyle biraz seri hareket ediyoruz. Kavala’yı tepeden
seyrettikten sonra marketten yaptığımız alışveriş ile çimlerde oturup Trangia
setimde hazırladığım çay ile kahvaltı yapıyoruz. Nutella Avrupa
ülkelerinde TR den çok farklı bir tat.
Yanımızdan hiç ekşit etmiyoruz Nutellamızı bitince yeniliyoruz hemen. Kahvaltı
sonrası ilk durağımız Selanik Atatürk’ün evi. Ev bu yaz yapılan restorasyon
çalışmaları nedeniyle kapalı bizde karşısındaki kafeden izliyoruz evin sokağa
bakan tarafını.
Dağ yolları dar ama çok keyifli. Xanti içinden geçiyoruz. Kavalayı tepeden seyredeceğimiz bir yerde mola veriyoruz.
Ağaşta asılı bir bayan külotu dikkattimi çekiyor, akşam iş bittikten sonra unutmuş giymeyi altına....deniyorum bana da oluyor ama tanga tercih etmiyorum kıçımın arasına giriyor.....Forografa baktımda çok ta farkedilmiyor, Yamaha pantolonunun tam da orasında zaten siyah bir bölge var pantolon üzerine don giymiş kadar oluyoruz.
3. GÜN Ohrid-Prizren
Bu bölgenin
börekleri muhteşem dediler. Sabah fırından aldığımız 3-5 çeşit börek ile
birlikte hazırladığımız kahveli çaylı kahvaltımız sonrasında yine yola
çıkıyoruz.
Rotamız
Kuzeyde Mavrovo ulusal parkın içinden geçerek Tetovo, Vardar ovası üzerinden
Kosova’ya girmek.
Kosova sınır
kapısında sigorta için bizden 15€ istiyorlar itirazlarımız fayda etmiyor ve 15
günlük sigortalanıyoruz. Ohrid de uyarılmıştı Kosova yollarının kalitesinin
düşük ve tehlikeli olduğu konusunda ve girer girmez bunu fark ettik. Yolun
üzerindeki toz tabakasından dolayı virajlarda motoru çok fazla yatırmamama rağmen
motorun kaydığını hissetmeye başladım. Karşımıza 60-70cm çapında bulunduğumuz
şeridin tam ortasında bir çukur çıktı ki birimiz girseydik kesin lastiği
yarabilirdik. Ve beklenen oldu çok düşük hızlarda olmamıza rağmen keskin bir
virajda Gürkan motorunu yatırdı. Küçük bir iki çizik dışında bir şey olmadı.
Etraf toz kaplı olduğundan arkadaşlarımızda tozlar içinde kaldılar. Elbiseler
görevini yapmış ve darbeleri emmişti. Toz bulutunun içinden çıkmış gibiydiler.
Motorda ise bir iki küçük çizik ve sinyal camındaki kırık tan başka bir şey
yoktu. Bu durum bizi biraz etkiledi. Karadağ’a kadar olan kısmında bu şekilde
tehlikeli olabileceğini düşünerek rotamızı Arnavutluk’a çevirme kararı aldık.
Bu karar ile birlikte Karadağ daki iki kanyon geçişi Tara ve Piva sonraki
gezilere kalmış oldu. Sharr dağları milli parkı içinden geçerek Prizren ve
otobandan Arnavutluğa en kısa yoldan Dalmaçya kıyılarına ulaşacaktık. Sharr
dağları muhteşem, 1500 rakım üzerinde donmaya
başlıyoruz bir anda. Dağın zirvesinde yeni yeni yapılan ve inşaatı devam
eden otel-Pansiyonlar var ama biz hiçbirinde yer bulamıyoruz. Yoğun bir talep
var bu bölgeye. Daha aşağılarda 600 rakımlarda bir yer bulup geceliyoruz. Zeki
ve Nimet 20km geride bulduğumuz tek odada kalmayı tercih ediyorlar. 1500 metre
yükseklikte uyumanın keyfini yaşıyorlar.
4. GÜN Prizren-Sveti_Stefan
Sabah erken
kalkıp muhteşem vadilerin içerisinden Prizrene giriyoruz kahvaltımızı yine bir
börekçide yapmadan yola çıkmıyoruz. Börekçi Samsunspor’un kaza yaptığı dönemde
Antrenör olan kişiye ait. Kazanın olduğu hafta tatil için memleketine gelmiş ve
şu an hayatta. Yardımcı antrenörü ise o kazada hayatını kaybetmiş.
Kahvaltı
sonrasında yeni acıkan otobandan sınırı geçip biri karpuz-peynir ziyafetli iki
mola ile Karadağ’a giriyoruz. Arnavutluk planımız olmadığından transit
geçiyoruz bu ülkeyi. Adriyatike kıyısı olmasına rağmen bir türlü kavuşamıyoruz.
Sınır geçişi sonrasında ufuk bir Navigasyon hatası ile daracık dağ yollarından Adriyatiki seyrederek
paralel bir şekilde ilerliyoruz. Sonunda bir yol bulup sıfıra iniyoruz. Yollar
çok kalabalık ve trafik yavaş ilerliyor sıcak ta çok fazla hissediliyor böyle
bir durumda. Bizde Kotor da kalmak yerine daha denizine grip yola devam etmeyi
düşündüğümüz Sveti-Stefan da kalmaya karar veriyoruz ve gezinin üçüncü en
pahalı konaklamasını yapıyoruz kişi başı 15€. Burası Turistik ve çok dar alana
sığdırılan bir yer olduğundan fiyatlarda yüksek.
Size tavsiyem
benim de planımda olan uygulayamadığım şeyi yapmanız yani burada zaman geçirip
denize girip bir sonraki kıyı kasabası olan Budva’da kalmanız. Budva fiyatları
çok daha uygun ve gece hayatı çok daha renkli. Sveti-Stefan da araçla plaja
inmek sıkıntılı ve park ücreti alıyorlar çok dar bir yoldan inildiğinden
otobüsler ise daha yukarda park ediyor ama motorla plaja kadar inebiliyorsunuz
ücretsiz de park edebiliyorsunuz motorunuzu. Hemen hazırlanıp denize giriyoruz.
İçerisinde taş binaların olduğu otel olarak kullanılan küçük adanın etrafını
şnorkel ile yüzerek turluyoruz muhteşem balıklar görüyoruz. Bu bizim Adriyatik
kıyısındaki ilk suyla buluşmamız. Akşam kaldığımız Pansiyonun Adayı çok net
gören terasında makarna partisi veriyoruz. Yakındaki marketten malzemelerimizi
alıp Pansiyonun mutfağında pişirip yine marketten aldığımız 2,5 litrelik yerel
Karadağ birası ile masamızı donatıyoruz. Çok keyifli bir akşam geçiriyoruz.
5. GÜN Sveti_Stefan-Dubrovnik
Planımız
Kotor’u gezmek sınırı geçip Hırvatistan girerek Dubrovnik’i tepeden izlem için
hava kararmadan merkezden Teleferik in çıktığı Bosanka tepesine motorlarla
çıkmak. Çetinje üzerinden muhteşem virajlı bir dağ yolundan inmeyi planladığım Kotor’a
sahilden tünelden giriş yapıyoruz. Tünelde bir aracın arıza yapması ile oluşan
trafik te motorlu olmamız bizi fazlasıyla mutlu ediyor. Hiç durmadan yolumuza
devam edebildik. Tünel çıkışında ise arkasındaki dimdik dağa yaslanan Kotor
bizi karşılıyor ama yağmurla birlikte. Temmuz ayında geziyi yaptığımız ve bizden
önceki arkadaşların da uyarıları sonrasında ne mont içliklerimizi nede dış
yağmurluklarımızı almamıştık.
Ama motorun
yağmurluğunu almıştım ve motoru örtüp eşyalarımı da onun içine koyup Kotor’u
keşfetmeye başladık. Kale içine yerleşmiş olan eski Kotora daracık bir kale
kapısından giriyoruz ve şakır şakır yağan yağmur altında dar sokaklarında
dolaşıyoruz. Her taraf küçük dükkanlar, sokak kafeleri ve lokantalarla dolu.
Gelmeden yaptığım araştırmalarda aldığım tavsiye üzerine deniz ürünleri (biz ona
börtü böcek diyoruz) yapan restoranı arıyoruz ve yağmuru da fırsat bilip uzunca
bir süre kalamar ve karideslerimizle keyifli anlar yaşıyoruz. Diğer yemeklere
göre biraz fiyatı yüksek olabilir fakat bu fiyatlara TR de bu ürünleri
yiyemeyiz. Açlığınızı daha ucuza giderebileceğiniz her tarafta dilim pizza
yapan bir sürü pastanede var.
Artık yavaş yavaş Hırvatistan’a yaklaştığımızdan dondurmaların tadına da bakmaya başlıyoruz.
Artık yavaş yavaş Hırvatistan’a yaklaştığımızdan dondurmaların tadına da bakmaya başlıyoruz.
Yağmur diniyor ve Kotor’un etrafını uzun yoldan keyifli bir şekilde dolaşarak sınırı geçip Dubrownik tepesi seyir noktasına ulaşıyoruz.
Buradan
Dubrovnik görüntüsü ve Adriyatik gerçekten muhteşem. Gezinin en pahalı konaklamasını gerçekleştirmek
üzere birkaç pansiyon ve oda soruyoruz. Hosteller bile kişi başı 20-25€. Çok
güzel bir villa da bir süit bir de oda alıyoruz toplamda 180€, kişi başı ise
30€ ya kalmış oluyoruz. Odalar çok lüks ve konforlu ama biz her zaman olduğu
gibi kendimizi biran önce dışarı atmanın peşindeyiz. Eşlerimiz çok yorulmuş
olacaklar ki uyuya kalıyorlar biz ise sokaklardayız. Gece kale içinin kapalı
olacağı düşüncesi ile dışarda bir yerde oturup biralarımızı yudumlayıp gece
yarısı otele dönerken kale içinin açık olduğunu ve aslı hareketin orada
olduğunu fark edip Gece ikiye kadar dolaşmaya devam ediyoruz. Aslında bu tip
şehirleri gece gezmek en güzeli. Gündüz sıcakta dolaşmak ve binaları fark
edebilmek çok kolay değil. Gece ise binalar ışıklandırıldığından çok daha
keyifli oluyor. İlk dondurmamızı alıyoruz, porsiyonlar inanılmaz tadı ise
muhteşem.
6. GÜN Dubrovnik-Mostar
Sabah standart
market alışverişi sonrası hazırladığımız ton balıklı sandviçlerimizi götürüp
kahvelerimizi içip yola çıkıyoruz. Önce Hırvatistandan çıkıyoruz ve sadece 5-6
km için Bosnaya giriyoruz. Burası Bosnanın Adriyatik e açıldığı tek liman. Ama
buradan Mostar’a geçiş yok ve 5km sonra Bosnadan çıkıyoruz, Hırvatistana
giriyoruz ve yaklaşık 20km sonra Metkoviçten tekrar Bosnaya giriyoruz.
Balkanlarda seyehat sırasında sınır geçişleri otoban giriş çıkışları kadar çok
normal gelmeye başladı bize. Motosikletin avantajınıda kullanarak birçok yerde
sıraya girmeden en öndeki aracın hemen arkasına geçip kontrollere girmeyi
alışkanlık haline getirdik.
Bu rota
üzerinde 2 nokta var görmek istediğimiz. Birincisi Pociteli köyü. Burası taştan
evlerin olduğu dik bir yamaca konuçlanmış Neratva nehir manzaralı çok güzel bir
köy. Dünya mirası olarak biliniyor ve koruma altında. Evlerin çatıları yassı
taş bloklardan yapılmış (Dalmaçya kıyılarında birçok yerde bu şekilde). Binada
taştan olunca ortaya güzel bir eser çıkıyor bence.
Köyün en
yüksek noktasındaki kulenin tepesine kadar çıkıyoruz. Hem köy hemde Neratva
oradan harika görünüyor. Neratva nehri çok berrak ve koyu yeşil renkli
görünüyor.
Mostarda kalacağımız yer belli daha önce giden arkadaşların tavsiye ettiği garajı olan ve Köprüye 150m mesafede çok farklı oda imkanları sunan bir Pansiyon Lejla Pansiyon. Geceliği 10€ kahvaltı dahil kaldık. Çadırdan sonraki turun en ucuz konaklamasıydı. Köprü ve etrafı tamamen restore edilmiş. Ama arka sokaklardaki bir çok tarihi bina sırasını bekliyor. Hala binalarda kurşun delikleri var. Köprüyü geçip nehir kenarına iniyoruz. Ayağımızı Neratvanın berrak yeşil sularını sokuyoruz. Köprünün kalıntıları büyük taş blokları hala nehir kenarında dağınık olarak duruyor. Blokları incelediğimizde eski köprünün daha sağlam ve daha güzel bir yapı olduğunu anlayabiliyoruz. Köprü tamamen yeni malzemeler ile yapılmış. Köprüden para karşılığı atlayan oluyor dediler ama biz rastlamadık. Etraftaki reklam panolarında Ağustos ayında yapılacak atlama olimpiyatları dikkatimizi çekti.
Akşam yemeğimizi köprüye yakın yüksek bir tepede atılan havai fişek gösterisi altında köprü manzaralı bir lokantada yiyoruz. Akşam 8-9 gibi gezdiğimiz ara sokakların birinin Açıkhava barına dönüştüğünü fark ediyoruz. Akşam canlı müzik varmış ama biz canlı müziği köprünün serin taşları üzerine yayılarak uzaktan dinliyoruz.
7. GÜN Mostar-Split
Bu günkü
hedefimiz Hırvatistanın en güzel şehirlerinden biri olan Split. Mostar’dan
çıkıp sınır geçişi sonrasında denize girmek için Podgorka denilen bir yerde
denize en uzak noktadaki bir noktayı seçip. Motorları ve elbiselerimizi
kilitleyip zeytin ağaçlarının arasından plaja iniyoruz. Yaklaşık 1 saat sonra
geri döndüğümde ise Kaskımın yerinde olmadığını fark ediyorum. Eşimin ve benimki aynı kask kilidi ile
bağlıydı. 3mm kalınlığındaki çelik teli kesmişler ve sadece benimkini alıp
kaçmışlar. Telli olan kask kilitleri
bence sadece kalabalık yerlerde işe yarıyor tenha yerlerde icabına hemen
bakıveriyorlar. 50 TL lik Abus kask kilidi yerine 5-10 TL lik uyduruk bisiklet
kilidine taksaydım 1300TL değerindeki çok severek kullandığım Arai Tour X3
kaskım çalınmayacaktı. Polise gittik ve ifade verip rapor tutturduk ama bir
haber yok henüz. Split’e kadar yaklaşık 70-80 km kasksız gitmek zorunda kaldım.
Split güzel
bir şehir. Gece ışıklar altındaki şehir sokaklarında dolaşmaktan çok keyif
aldık. Her köşede canlı müzik, çeşitli gösteriler var ve sizi hiç rahatsız
etmiyor.
8. GÜN Split-Plitvicka Milli Parkı
Sabah ilk
işimiz bir kask satın almak. Büyük bir Yamaha bayii buluyoruz. Mağazadaki tek
güneşlikli kask Airoh S4 ve bedenide “S” tam bana göre 150€ verip alıyorum
hemen. Tax free belgesi doldurtuyorum yaklaşık 30€ vergiyi geri alabilmek için.
Hava hudut kapılarında olduğu gibi kara
hudut kapılarında direkt olarak vermiyorlarmış bu parayı. Sınır geçişinde
kaskı, belgeyi ve ülkeyi terk ettiğini
ifade edip belgenin bir köşesine onay niteliğinde bir damga ve imza vurup size
geri veriyorlar. Paranızı nasıl alacağınıza gelince ise aynı mağazaya 6 ay
içerisinde gidip alabiliyormuşsunuz.
Mağazadan
ayrılıp yola çıkıyoruz 70-80 km sonra kafamda inanılmaz bir ağrı ve durup kaskı
çıkartıp rahatlıyorum. Kask benim kafa ölçümde olmasına rağmen şakaklarımdan
bir müddet sonra sıkıyor. 5-10sn sonra geri taktığımda ağrı falan kalmıyor. Her
70-80km de bir nereye denk gelirse artık otoban motoban durup 5-10sn sonra geri
takıyorum kaskımı. Bu şekilde 3 gün daha idare etmek zorundayım sonrasında
eşimin kaskı ile devam edeceğim yola.
Plitvicka
milli parkı harika bir yer. 10’larca göl ve şelale var etrafta. Tamamını en
hızlı bir şekilde dolaşabilmeniz için min. 3 saate ihtiyacınız var, isterseniz
tüm gününüzü de içeride harcayabilirsiniz.
Park içerisinde 2 kez otobüs ve bir kez de bot kullanmak zorunda
kalıyorsunuz. Bölgenin bir parçasını pas
geçmemize rağmen 3,5 saatte zor çıktık parktan hava kararmıştı artık.
Gece
konaklamak için parkın hemen çıkışındaki şahıs evlerinden birinde oda
buluyoruz. Gecelik 25€ ya odamıza yerleşiyoruz.
9. GÜN Plitvicka-Bled
Sabah erken
kalıp yol alıyoruz yolumuz uzun ama otoban destekli. En kısa rotadan Slovenyaya
giriyorum. Slovenya her köşesi yemyeşil olan bir ülke, geçtiğimiz köylerdeki
bahçeli kartpostal gibi.
Köy yolları otoban kalitesinde. Sonunda Bled e ulaşıyorum ve hemen kendimi göle atıyorum. Bled’i Abant gibi bir göl olarak düşünmüştüm ama etrafını turlayınca insanların yaz kış kaldıklarını fark ettim.
Sonuçta
başkente çok yakın bir bölge ve otobanın kıyısında. Bled sonrasında biraz daha
kuzeye çıkıp Avusturta sınırından geçen ve Slovenyayı İtalyaya bağlayan yola
çıkıyoruz. Avusturya’nın Villach şehri sadece 15-20km uzakta ama zaman kalmadı
gece konaklamamız ve eşlerimizin son günü olan ertesi gün Venedik te olmamız
gerekiyor. Geceyi Kuzey de İtalyan sınırında en son yerleşim yerinde kişi başı
20€ ya yine bir şahsın kiraladığı evindeki çatı katı odasında geçiriyoruz.
Buradaki dağlar Alplerin simülasyonu niteliğinde. Bembeyaz kayalardan akan sular ise berrak. İnsanın kafayı sokup içesi geliyor. Odaya yerleştiğimizde artık hava kararmıştı, çok sakin bir yerleşim yeri olduğundan gece in cin top oynuyor.
Kısa bir yürüyüşle bir bara gidip biramızı yudumlarken olimpiyatları izliyoruz.
Buradaki dağlar Alplerin simülasyonu niteliğinde. Bembeyaz kayalardan akan sular ise berrak. İnsanın kafayı sokup içesi geliyor. Odaya yerleştiğimizde artık hava kararmıştı, çok sakin bir yerleşim yeri olduğundan gece in cin top oynuyor.
Kısa bir yürüyüşle bir bara gidip biramızı yudumlarken olimpiyatları izliyoruz.
10. GÜN Bled-Venedik
Eşlerimizin
beklediği gün geldi. Motor üstünde 3.000 km ve Venedik turundan sonra Uçakla
geri dönüş. Slovenya İtalya arasında sınır yok.
Venedik’e kadar otoban kullanıyorum 16€ tutuyor, en pahalı otoban İtalya
da. Ayrıca İtalya diğer ülkelere göre pahalı. Öncelikle Venedik’e en yakın olan
Mestre deki tren garına yakın bir yerde çok ta lüks olmayan geceliği 55€ ya oda
tutuyoruz. Hazırlanıp trenle bir durak sonra aynı zamanda son durak olan
Venedik te iniyoruz. Otelden aldığımız
Venedik haritasına göre o kanal senin bu gondolcu benim dolaşıyoruz. En büyük
Meydan olan San Marco ya kadar gidip geri dönüyoruz. Her sokak birbirine
benziyor. Gondolcuların daracık köşelerden tek kürek ile ve ayaklarını
duvarlara sürterek ama birbirlerine hiç çarpmadan nasıl geçtiklerini
seyrediyoruz.
11. GÜN ve Dönüş Venedik-Türkiye
Eşlerimiz için
Venedik-Türkiye ama bizim için yolculuk geri dönüş te olsa devam ediyor. Sabah
12:05 uçağı için 10:00 da havalimanında eşlerimizin eşyalarını un çuvallarına
doldurarak onları pasaport kontrolünde uğurluyoruz. Gerçekten önemli bir aşama
kaydettiler, 3.000km ve hiç durmadan günde ortalama 300km seyahat ederek bundan
sonraki turlarda yerlerini garantilediler.
Biz ise
İtalyada fazla kalmadan geri dönüşe geçtik ve Sırbistan üzerinden
Gurbetçilerimizin kullandığı otobandan geri dönüşe geçtik. Artık daha hafiflemiş
ve gece kalacak yeri çok fazla düşünmeden yol alabiliyorduk. Yanımıza dönüşte
çadırda kalabilmek için malzemelerimizi 10 gün boyunca çantalarımızda
taşımıştık ama sadece 1 gece çadır kurabildik. Ertesi gün Belgrad’a ulaşıyoruz. Belgrad’ın
Kale Meydanı mükemmel manzaralı tepede bir yer. Akşam tüm geçler içecekleri ile
birlikte buraya akın ediyor ve surlarında oturup ayaklar altındaki Belgrad
şehir manzarasını izliyorlar. Bize de onlara katılıp gece yarısına kadar kale
içerisinde surlara uzanıp sohbet ediyoruz. Geceyi kişi başı 15€ ya Merkezdeki
bir Hostel de geçiriyoruz. Ertesi gün hedefimiz Bulgaristan da Edirne’ye yakın
bir bölgece konaklamak. Sofya girip biraz şehir turu yapmak istiyoruz. Ama bir
türlü şehir meydanını bulamıyoruz. En sonunda sormaya karar veriyoruz “City
Centre” nerede diye ve GPS imizde o noktayı işaretliyorlar. Bazı ışıklarda
10-15 er dk bekleyerek ulaşıyoruz “City Centre” ye ama burası merkez falan
değil bir alışveriş merkezi arkadaş bizi ismi “City Centre” olan alışveriş
merkezine göndermiş. Pes ediyoruz ve bir yerde kahve içtikten sonra yola devam
ediyoruz. Sofya sonrası yağmur bizi ara ara yokluyor ama Plovdiv’e 100km kala
yolda yakalanıyoruz ve donumuza kadar ıslanıyoruz. Yağmur çarptığında
parmaklarımızı acıtıyor. Ensemden yavaş yavaş sular sırtıma akmaya başlıyor ama
biz yola devam ediyoruz en son bir benzinlikte durup ayaklarımıza poşet
bağlayıp yola devam ediyoruz. Plovdiv’de bir otele yerleşip ıslak eşyalardan
kurtuluyoruz.
Plovdiv güzel
bir şehir. Bulgaristanın birkaç büyük şehirlerinden biri ve Edirne’ye 160km
mesafede. Pomporova kayak merkezi Plovdiv’e 1 saat uzakta. Birçok ünlü markanın
devasa satış mağazalarını görüyoruz. En çok bizi ilgilendiren ise Bisiklet ile
ilgili fabrika ve aynı binada bulunan satış mağazası. Bir kaç tanıdık
bisikletin kadrosu bu fabrikada yapılıyor. Bazı ürünler Türkiye satış fiyatının
çok altında. Biraz alışveriş yapıp yola koyuluyoruz. Plovdive 1 gün ayırabilirsiniz.
Kapıkule de
Bulgar topraklarını 1 görevli kontrolü ile terk ediyoruz ama Türkiye
tarafındaki 6 kontrol noktasından sonra ülkemize girebiliyoruz. İlk mola Edirne
ciğercisi. Otoban kenarında pişirdiğimiz kahve sonrasında sadece benzin
molaları ile Akçakoca’ya sabah 02:30’da varıyorum.
Balkanlar
turumuz ciddi bir problem olmadan tamamlanmış oldu. Yeni rotalar için
çalışmalar başladı bile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder