İranTuru_2005


 
1.               GÜN:

 photo 1_zps598d9dee.jpg

Bu yaz yapacağımız tura bir türlü karar vermemiştik. İzin tarihlerimiz önceden belli olduğundan ve gideceğimiz rotaya ise çok geç karar verdiğimizden Temmuzda İran’a gitmek gibi bir plan çıktı ortaya...Asıl niyetimiz Güneydoğu Turu yapmaktı. Ancak Güzel ülkemizin o bölgesi yazları çok sıcak (atmosferik ve politik olarak) olduğundan bir türlü karar verememiştik. ( Yalan abi terör merör olayı dedik ,senin de yeni baba olman, çocuğum babasız büyümesin ayağına salladın bizi ) Cem ve Tümer le yaptığımız Tur planları sırasında “Neden İran Olmasın” fikri ortaya çıktı. Temmuz sıcağında İran hadi hayırlısı...( Temmuzda İran a gitmek planı Ahmet Gümüş ün fikridir. Ulan Ahmet Jalacağın olsun o sıcakta beynimizi pişirdin ama iyi gezi oldu doğrusu  Hanımlardan izin alma konusunda geçen seneden antremanlı olduğumuz için bu sene bir zorluk çıkmadı. Kılıbıklar evden izin alma konusunda benimle temasa geçebilirler ) (Bekarlık sultanlık diye boşa dememişler )

Her zamanki gibi hareket noktamız Akçakoca. Aşağıda Atos, Patoz ve Aramis i görüyorsunuz



Ahmet Gümüş XT 600 (2003)
Tümer Tombuloğlu XT 600 (1997)
Cem Kirmacıoğlu Aprillia Capanord (2002)

Planımız kısaca şöyle;

Akçakoca-Ankara : Motor....250 km
Ankara-Erzurum : Tren.......1000 km
Erzurum-Doğubeyazıt-Tebriz-Esfahan-Tahran-Hazar Sahilleri-Erzurum: Motor....4500 km
Erzurum-Ankara: Tren.......1000 km
Ankara-Akçakoca: Motor....250 km

Toplam: 7000 km


Daha önce hiç yapmamış olmamıza rağmen Tren e motor yükleme ve trenle motor taşıma konusunda İkiteker forumlarından çok faydalanmıştık. Ancak eksik bilgi ile donatıldığımızdan tren biletlerimizi “Furgon” yani yük vagonu olmayan bir tren de ayırtmışız. Ne ise durumu erken farkedip düzelttik. Kars a giden trenlerden sadece “Doğu Ekpresi” nde yük vagonu var. Tren biletlerini almakta biraz da geç kalmış olduğumuzdan yataklı yerine ancak 6 lı kompartımanda yer bulabildik. Tanımadığımız 3 kişi ile 24 saat yolun nasıl geçeceğide merak konumuz idi.

Hareket Cumartesi günü sabah 10:00. Tren akşam 17:30 da gara gelecek. Biraz da emniyet payı vererek saat 10:00 da yola çıkıyoruz. Ankara rotamız eski E5 yeni D100 karayolu boyunca ve Lise-Üniversite yıllarında kamp yaptığımız yerleri (Çamkoru Civarı) ziyaret ederek ilerlemek.
( Lütfen aşağıda gördüğünüz kamelyaya geldiğinizde kapıyı kullanınız . Yoksa Ahmet gibi kafayı yarabilirsiniz )
 photo 2_zps80104938.jpg


Geze geze Ankara tren garına 2 saat öncesinden geliyoruz ama Tren her zamanki gecikmesini yapıyor. Tren in en az 6 saat rötar yapacağını öğreniyoruz. Bunu önceden öğrenmemiz iyi oluyor ve daha ilk günden zamanı öldürmek için ver elini Kızılay. Yolculuktan önce biraz arpa suyu iyi gider, nede olsa İran da bulamayacağımız bir nimet (Yanıldığımızı sonradan öğreniyoruz tabi ) Yüklemede daha önce Ankaralı dostların yaptırdığı rampayı kullanacağımızı öğrenince Capanord için seviniyoruz. Bizim motorlar tüy gibi hafif 160 kg Capanort ise 220 kg birde iriliği düşünülürse bizi bu turda epeyce uğraştıracağa benziyor. Yani uzun lafın kısası keyfini Cem sürecek Tümer’le ben de hamallığını yapacaktık.
( Lütfen abi rencide oluyorum )

Kızılay turundan sonra gece trenimiz nihayet geliyor ve motorları rahat yükleyip iyice cam korkuluklarına bağlıyoruz. Depolar mutlaka boş olmalı, trenden indiğinizde nasıl çalıştıracağınız ise görevlileri ilgilendirmiyor. Motorları bağlarken gergi kayışlarını biraz gevşek bırakmak lazım yoksa 24 saat boyunca her darbede gerilen kayışların kopma ihtimali var. Motorları bağlamak için en ucuz çözüm eski bir arabanın emniyet kemerlerini kullanmak . Siz siz olun motorunuzun üzerini örtün çünkü tozdan üzerine oturulamayacak hale geliyor. Yük vagonunda sadece bizim motorlar var.

 photo 3_zpseaab6c7a.jpg

Bu arada motorlar bizden daha pahalıya seyahat ediyorlar. Kilosu Ankara- Erzurum arası 290 bin ETL ; Sigortası da cabası biz biraz sigorta kısmından yırtabilmek için gar görevlisine beyanımızda Çin motoru fiyatlarını uyguladık. Baya bir kar ettik ; Bu Kırmızı motordamı 4 milyar diye sorunca evet dedik ama Cem bayağı bozuldu ;

Bu arada kabaca görev dağılımını da yapmıştık.

Ahmet: Kasa
Tümer: Öncü, Yol bulma rota çizme v.s.
Cem: Her türlü ayak işleri (Türkçe, İngilizce ve Almanca bilmeyen kişilerle iletişim kurma) ( İleriki zamanlarda polisin elinden kurtarınca sizi anlayacaksınız kıymetimi )

2. GÜN:



Trende yatarak, kuşette kahvaltı yaparak ana istasyonlarda su doldurmak için çeşmelerde sıra bekleyerek geçti. Bu arada 6’lı kuşetli yer almamıza rağmen kompartımanda 3 kişi kaldık.
Bilet alıpta gelmeyenlere buradan teşekkürlerimizi iletiyoruz, çok rahat bir yolculuk oldu.
Tren de çok güzel bir uyku çektik. Kısa zamanda Kompartımanımıza ısınıp orayı evimiz gibi sevdik. Ama yastıklarımız getirmeyi unutmuşuz. O yüzden şişme yastıklara mahkum kaldık
Bu arada şişme yastık almadan önce lütfen kutusundan çıkartıp iyice kontrol edin . Sonra bizimkiler gibi üç beden küçük bebe yastığı çıkabilir
Diğer önemli nokta ise yanınıza kulaklık ve eğer TT gibi bi arkadaşınız varsa gaz maskesi alın


 photo 4_zpsf8226100.jpg photo 5_zpse24e6d36.jpg


Akşam 22:30 gibi Erzurum’a indik motorları önce ön teker sonra arka teker prensibi ile 3 kişi indirdik. Endişelenecek kadar değilmiş ama bilin ki görevliler kesinlikle yardımcı olmuyor kazara motorun altında falan kalırsanız tarzan gibi bağırın Atatürk Orman Çiftliğinden belki fil mil gelir de kaldırır motoru üzerinizden, çünkü görevlilerin yardım edeceği yok

Direkt olarak Erzurum Öğretmenevi’ne gidiyoruz. Yemek için Tren de aldığımız tüyolar neticesinde Dönerci Canbabayı arıyoruz.( Diğer tüyolar Tatlı için Kılıçoğlu, Cağ Kebabı için Koç veya Gelgör) Gecenin bu saatinde açık dönerci olurmu demeyin. Saat 23:00 de Canbaba full çekiyordu ve biz çıkarken de daha insanlar gelmeye devam ediyordu. Gerçekten nefis döner yapıyorlar. Saat 00:00 da otelimize gidip kendimizi yataklara atıyoruz. Çünkü yarın sabah 5:30 tekerlek dönmeli. Amacımız erkenden sınırı geçerek akşam olmadan Tebriz de Tan ın yanında olmak .
 
3.               GÜN:



Erzurum Doğubeyazıt arası çok rahat bir yolculuk yapıyoruz. Etraf yemyeşil hava gayet iyi ama asfalt ve yoldaki saldıran köpekler TR nin vazgeçilmez aksesuarları. (Aramızda köpekten en çok korkanın Ahmet olduğunu anladınız tabiki) ( Ben de bunu anlamış değilim. Adamın evinin önünde boyum kadar kurt köpeği yatıyor ama köpekten korkuyor. Ne o abi bilmediğimiz bir şey mi geçti aranızda ) Onlarsızda yolun tadı çıkmıyor. Şu köpek kovucu kornalar işe yarıyormu acaba?? Sabahın köründe yola çıkmamızın doğal bir sonucu olarak sabah ayazında k*çlarımız donuyor ve mola vererek giysi takviyesi yapıyoruz. Sabahın körü olduğu için yollar bomboş ve hız yapmaya elverişli.

 photo 6_zps789f0065.jpg


Ağrı tabelasının önünde fotoğraf çekip ihtiyaç molası veriyoruz Hava hala buz gibi.
 photo 7_zpsf5a7cd6b.jpg




(Lütfen vay ayılar vay demeyin. Adamcağız çok sıkışmış Hepimiz ihtiyaç giderdik ama hiç birimiz bu arkadaşımız gibi paparazzilere yakalanmadık. Paparazzi kim diye sormayın Yakalanan arkadaş Ahmet)

Foto: Fotonun nasıl bişey olduğunu tahmin edersiniz artık. Ayıp olmasın diye buraya koymuyorum [/color]


Doğubeyazıt’a yaklaştıkça Ağrı dağının müthiş görkemiyle karşılaşıyoruz. Ama fotoğrafını çekmiyoruz. İsteyen kendi gider görür Geçen seneki gezimizde çekmiştik. İsterseniz oradan bakabilirsiniz.

Doğubeyazıtta Dolar Riyal paritesini öğrenip İshakpaşa sarayının muhteşem manzarasında soluklanıyoruz.
(100 dolar = 890.000 Tümen. 1 Tümen = 10 Riyal. 1 Tümer = Dünyaya bedel )

Başka bir yerden dolar bozdurmanıza gerek yok. Türkiyede bulabileceğiniz en iyi dolar-tümen fiyatı Doğubeyazıt ta.

Doğubeyazıtta gidip bi İshak Paşamızı ziyaret ediyoruz. Özlemiştir bizi ama Saray kapalı dışarıdan bakınmakla yetiniyoruz. Yemek için durağımız Paraşüt'ün yeri. Kamp için ideal olanı bir aşağısındaki kamping ama oranında manzarası güzel değil.

İran turu boyunca pek bir sulu yemek yiyemeyeceğimiz için menemen söylüyoruz. (Yemek sonrası Ahmet motorunun bollaşan zincirini geriyor. Ben de oradan ahkam kesiyorum “olm o fren kaliperini tutan civatayı çok sıkma bak yalama olur. Ben benim motorunkini fazla sıkmıyorum aha bak diyecek oluyorum ki. Benim motorun Fren kaliperini tutan civatanın yerinde olmadığını farkediyorum . Cem ise bütün uyarılarımıza rağmen lastiğin içine basmak yerine top case ine koyduğu slime top case in içine akması sonucu oluşan pisliği temizlemeye uğraşıyor. Düşünsenize çantanızın içindeki yarım litre sümüğü temizlediğinizi ) Eksik tahtalarımızı (pardon civatalarımızı) Doğubeyazıt Otosanayinde tamamladıktan sonra sınıra doğru yola çıkıyoruz.

Biraz gecikmeli Gürbulak sınır kapısına geliyoruz öğle tatili nedeniyle birazda orada zaman harcadıktan sonra triptik için İş Bankasına 2200 $ yatırmamız gerektiğini öğrendiğimizde şok oluyoruz. Hiç beklemediğimiz bir depozito ödemesi ve beklemediğimiz bir zaman. Siz siz olun triptiklerinizi önceden almayacaksanız her türlü detayı iyice araştırın.Doğubeyazıtta Yapı ve Kredi bankası yok. İşlemleri İşbankasından yapmak zorunda kalıyoruz. Ayrıca Doğubeyazıttan motorların çalıntı olmadığına dair trafikten bir de belge almamız gerekiyormuş. Çünkü İran a giden arabalardan bazıları geri dönmüyormuş birtürlü.

İlk iki günde çoktan gecikmeler başladı. Bir şekilde paraları denkleştirip depozitoyu yatırmak için 35 km geri dönüyoruz trafikten belgeleri halledip turing kapanmadan yetişiyoruz. Bu arada sınır kapısı 24 saat açık ama turing mesai saatleri 8:30-17:30. Sevindirici haber İran a gitmek için ne idüğü belirsiz Uluslararası ehliyeti almak gerekmiyormuş. Eminmisiniz diye sorunca Turing görevlisi “bu kadar araba girip çıkıyor sor bakalım hangisinin uluslararası ehliyeti var” diyor. 160 milyondan yırtıyoruz böylece. Bütün İran turumuz boyunca zaten İran içinde kişi başı o kadar harcıyoruz zaten

Sonunda her şey tamam ve kapıdayız. Bu noktadan sonra bize kısa bir süre eşlik edecek Hırvatistanlı bir motorcuyla tanışıyoruz. Motorunu kendi toplamış şasi başka, far başka motor başka bir marka. Trafik Mühendisi Aleksander. Bir tek kot pantolon, deri ceket ve top case başka bir şey yok. Üstelik kekeme ve İngilizceside çok kötü. Hadi hayırlısı umarım başına İranda bişey gelmez. Helal olsun ona. Türkiye de benzin çok pahalı diye yakınıyor. Üstelik Doğubeyazıtta depoyu fullemiş. Olm Aleks bak bizim depolarda 3 damla benzin kaldı. Bazargan da dolduracağız diye.

Bizde ise iç lastikten debriyaj teline kadar yedek le donatılmış bir yük. Aşağıda Aleksander ın motorunu görüyorsunuz.Geri planda Cem in Capo su.


 photo 9_zps4274a72e.jpg

Sınırda İran tarafına doğru çektirdiğimiz başka bir fotoğraf. Üstte Hamaney ve Humeyni nin resimleri. İranda nerede ise bütün devler binalarının cephesinde bu iki kişinin fotoğrafı var.


 photo 8_zpse6498267.jpg

Bir iki pasaport kontrolünden sonra triptiklere bakıldı, çantalar aranmadı ve İran dayız. İlk gün gidebileceğimiz noktanın sınırın hemen yanı başında olan Makü olduğuna karar verip otel arıyoruz benzin problem değil artık bedava denilebilir motorlar farklı yakmasına rağmen tüm depoları ortak kasadan dolduruyoruz. ( İran yerine Avrupa turu yapsaydık eminim bana ayrı ödetirlerdi ) (Tabiki öyle yapardık Cemciğim)

1 litre benzin 800 Riyal yani 0,132 YTL. 3 motorun deposunu 5 YTL ye dolduruyoruz. Sudan ucuz dedikleri bu olsa gerek dedik ve ilk pet şişede su aldığımızda bunun doğruluğunu tespit ettik.

1.5 lt su 300 tümen. Baba biz o paraya 3.75 lt benzin alırız .

Kişi başı 30000 Riyale (3000 Tümen) kalıyoruz ve 3 kişi kebaplı salatalı 3000-4000 Tümen’e yani 5-6 milyona doyuyoruz. Güzel...... bu tatil baya ucuza gelecek bize. Otel gecenin o karanlığında bulabildiğimiz yegane yer. Biraz daha arasaydık eminim daha güzel bir yer bulabilirdik. Size bizim kaldığımız otelde kalmanızı öneremeyeceğim. Adı Otel Lale. (Unutmadan söylemeliyim eğer Uluslar arası hatta açık bir hattınız yoksa yanınıza muhakkak şu kısa mesafeli telsizlerden alın İran da birbirini kaybetmek çölde susuz kalmak gibi bir şey. Bu da şu demek oluyor; biz birbirimizi kaybettik )
Kendimiz için rahat bir gece olduğunu söyleyemeyeceğim ama motorlar otelin salonun gayet rahat ve emniyetli bir gece geçirdiler.

 photo 10_zps75932e2d.jpg

Gece yemekten sonra gezecek bir yer arıyoruz. Biraz önce tıklım tıklım olan sokaklar bomboş. Sadece lunapark açık. Lunaparkda ki kalabalığın arasına karışıp Dönme Dolaba biniyoruz ve 2 şer bardak Buzlu Kavun Suyu içiyoruz . Lunaparkta kocaman bir dağcı heykeli var. İran da dağcılık atasporu sayılıyor ve pek çok dağcı var.Lunapark çok kalabalık kızlı erkekli gruplar geziyor. Bayanların başları kapalı ama bizdeki gibi sıkmabaş değil. Paten pisti var. Bir sürü paten yapan genç var. Buzlu kavun suyu Süper!

Gece yollar vızır vızır, İran a has oto markalarıyla tanışıyoruz. Saipan, Paykan, Peugeot Pars, Zamyad
Etrafta bir sürü motor var hepsi küçük hacimli. polisler bizi durduruyor ama muhabbet etmek için.

Otel çok sıcak pencere ardına kadar açık ama hava akımı oluşmuyor. Gece odanın kapısı ardına kadar kapı açık yatıyoruz.
( Bunun sebebi sadece sıcak değil TT faktörü ) Anlayın siz artık ne kadar güvenli olduğunu. (Cem! sende bizi Gazman yaptın ya hadi hayırlısı )
 
4.               GÜN:



Gece çok sıcak geçiyor. Odanın tüm gün güneş almasından dolayı olsa gerek çünkü henüz güneye inmedik. Sabahleyin kahvaltı bile yapmadan apar topar yola çıkıyoruz. Bir kenara not edin. Maku ya giderseniz, çok zorda kalmazsanız Hotel Laleh de kalmayacaksınız

 photo 11_zpsccf606b4.jpg

Gecenin karanlığında nasıl bir yer olduğunu kestiremediğimiz Maku aşağıdaki fotoğrafdan da anlayabileceğiniz üzere İki dağın arasındaki daracık alana konuşlandırılmış bir şehir. Orta büyüklükte. Ve içinden filmlerde görebileceğiniz güzellikte bir kanyon geçiyor. İnanılması zor ama doğru.

 photo 12_zpsf418a672.jpg

Tebriz’e doğru yola çıkıyoruz. Gayet temkinli bir sürüş yaparken yolda polisler bizi durduruyor. (İranda polise nasıl rüşvet veriliyor acaba?) Gayet güler yüzlü nereden gelip nereye gittiğimizi soruyorlar. Onlarda radar kontrolü yapıyorlarmış . Radar cihazı ve cezayı kesen araba aynı. İran da yol polislerinin arabaları genelde Mercedes. Yok bunlar eskidi artık yenileri BMW olacak diyorlar.

 

Türkiye deki durumu anlatıyoruz. Önde sivil bir araba tuzak kurar arkadaki ekip de cezayı basar diyince. Hehehe rüşvet çok alıyorlardır diyor. Biz İranda rüşvet almayız diyorlar ama Türk Kamyoncular onlarla pek aynı fikirde değil (Ahmet le Cem yüzsüzlük edip radar cihazı ile yoldan gelip geçenlere bakarken benim muhabbet ettiğim polis fındık fıstık ikram ediyor bana. Motorlar için hız limitini sorduğumda 150-160-180 diyor bana. Dalga geçiyor galiba diye düşünüyorum.)

 photo 13_zps2808cafa.jpg

80 km sonra aklıma gelen en önemli şeyi arkadaşlarla paylaşıyorum; “Arkadaşlar siz pasaportunuzu otelden aldınız mı??????” cevap “HAYIR”. Sabah acele ile otelden ayrılırken pasaportlarımızı unuttuğumzuu farkediyoruz. Yabancı bir ülkede yapılacak en kötü hata. Önce en iyi ve rahat olan Capanord araç olarak seçildikten sonra bende binici olarak tayin edilip (kurban desek daha doğru olur ) (Bu da Capanord un ne kadar konforlu bir ulaşım aracı olduğunun bir ispatı. Motorum diye söylemiyorum ,otoriteler söylüyor )

150 km extra yol yapmayı kabul ediyorum. Capanord 180 km/saat hızda giderken manyak gibi benzin tüketmenin dayanılmaz hafifliğini hissediyorum. Tabi bu durum İran sınırlarında hiç kimseyi rahatsız etmediğinden pek önemli değil. Bol güneşli bir yolculuktan sonra pasaportları alıp tamamen çayır çimen dinlenmiş arkadaşların yanına geliyorum.

Ahmet i beklerken Qareh Zia’Od din denen yerde bizde İran lılar ve yaşam tarzları hakkında bilgiler ediniyoruz. Cep telefonlarımız bir türlü Uluslararası dolaşıma açılmadığından Telefon edecek yer arıyoruz. Kartlı Telefon makinaları olmasına rağmen uluslararası görüşmeleri bu telefonlardan yapılmıyor. Muhaberat denilen postanalere giderek oradan bağlatıyoruz Türkiye telefonlarını. 3 Dakikası 500 tümen (800 Bin ETL)


 photo 14_zps320955f4.jpg

Maku Tebriz yolunun kesişim noktasında soğuk su, İran bisküvisi, Zam Zam kola (Zem Zem diye okunuyor) ile kahvaltı yapıp dinleniyoruz. Fotoğraf çektiriyoruz.


 photo 15_zps6c664c87.jpg

Ahmet 150 km gayet hıslı katedilmiş bir yoldan geldiğinde Cem le ben ise 1.5 saatlik bir molanın ardından gayet dinlenmiş bir şekilde yola devam etmek istiyoruz. Ahmet bozuluyor .
“Çok dinlendik yola devam edelim”. İşte takım ruhu bu olsa gerek!!!!!!!!!!!!!!!!!. Askerde kepi yurt dışında da pasaportu kaptırmeycen. Bide arkadaşını iyi seçecen

1.5 saatlik bir kayıp dan sonra yola tekrar çıkıyoruz. Hava yavaş yavaş ısınmaya başlamış. 100 km lik aralar ile durduğumuz uygun yerlerde mola veriyoruz. Molalar çok iyi geliyor doğrusu
 photo 17_zps36c1843a.jpg


Tarımsal alanları sulama amaçlı açılmış kuyulardan buz gibi sular akıyor ve sular içilebilecek kadar temiz.

Öğleden sonra Tebriz’deyiz. İki teker fan klüp sayesinde tanıştığımız ve bizi ağırlamayı kabul eden Tan ERDEM ile irtibata geçiyoruz.

Tan ı beklerken İran a özgü enterasan yiyecek içeceklerle karşılaşıyoruz. Yol kenarında bir çocuk akvaryum un içine koyduğu garip birşeyleri satıyor. Ben akvaryumun içinde olduğundan, bide görünüşlerinden çocuğun sattığı şeyin balık yemi olduğunu zannediyorum ama meğerse insan yemi imiş. Buz İran da standart aksesuar

 photo 18_zpsa82eeb78.jpg


Bu satılan şey bir içecek. Tadına bakmak lazım ama önce içindekiler nasıl görünüyor biraz zoom yapalım Susama benzer bişeyler, bakterilere mikroskopla baktığınızda gördüğünüze benzer bişeyler ve şeffaf bir sıvı. Bişeyler yazıyorum çünkü isimleri çok karışıktı aklımda kalmamış. Küçük bir yudum alıyoruz ve tadına bakıyoruz.

 photo 19_zps3b828ff6.jpg


Tatlı, hemde çok. Bakteriye benzeyen şeyleri dişimle ısırıyorum. Bitkisel bir tat geliyor. Bir meyvenin çekirdekleri imiş bunlar. Susama benzeyen şeyleri yakalıyamıyorum dişlerimle. Kaçıp duruyorlar sağa sola. Fondip yapıyorum. Enteresan bişey.

Tan ın çalıştığı yer Tebriz in biraz dışında hava alanı girişinde buluşmak için sözleşiyoruz. Beklerken motorlara kısa bir kontrol . Haydaaa benim motorun 2 civatası daha düşmüş bu gidişle motoru İran ın her köşesine serpiştireceğim Türkiye ye götürecek bişey kalmayacak geriye Bu seferkiler Eksoz susturucusunu tutan vidalar. Onlarıda tamamlıyoruz bir yerde.

Tan hızır gibi gelip bizi çalıştığı fabrikada kaldığı KLİMALI süitine getiriyor. Yolda da bize fotoğrafçılık yapıyor.

 photo 20_zpsf225c356.jpg

İşe gitmesi gerektiğini söyleyerek bize emanet ediyor evini. Sucuk pişirmek için elimi attığım tavadaki yağı dökerek adamın mutfağını alt üst ediyorum.


Sonra sazı Ahmet e veriyorum. Ahmet bu işlerin ustası. Cem ise sadece yemeyi biliyor.

 photo 22_zps2b54e9f3.jpg

İki günde hasret kaldığımız Türk sucukları ile yaptığım tostlar parmak ısırtıyor. Banyo Internet v.s gibi ihtiyaçlarımızı karşılayıp Tan’ın çalıştığı fabrikayı geziyoruz. Tan grafiker olarak çalışıyor. İran da yediğimiz bütün bisküvi vs nin ambalajlarının basıldığı matbaada çalışıyor. Sağdaki Tan. Tan Eski EC zamanından arkadaşların tanıyacağı Cüneyt Karakahya nın da arkadaşı Cüneyt de 1 ay öncesine kadar aynı fabrikada çalışıyormuş.

 photo 21_zpsb43609f6.jpg

Cem, Ben ve Tan.

Bunlarda basılmış bisküvi ambalajları


 photo 24_zps6f768d2c.jpg
 photo 23_zpsb1b8c61d.jpg
İrandaki bisküviler ya muzlu yada limonlu. Limonu acayip seviyorlar etle bile limon geliyor. Limonu etin üzerine sıkıyorsunuz. Fındık, fıstık, çekirdekler bile limon sosu ile yapılıyor. İlk başlarda hoşumuza gitsede bir süre sonra gına geliyor bize.

Motorların ayakları asfalta basıyor diye kafanız rahat uzaklaşmayın 40 derece gibi yüksek sıcaklarda asfalt eriyor ve ayak içine gömülüyor.
 photo 25_zps026f215f.jpg 



Akşam yemeği için yola çıkmadan önce Tan ve arkadaşları ile fotoğraf çektiriyoruz. Aşağıda Ataberk var. Ataberk in Türkçe si gerçekten çok iyi Ona kırk yıllık motoruymuş gibi motor üzerinde poz vermeyi öğretiyoruz. (Sol ayak yerde, sağ ayak frende, debriyaj çekili , ön fren sıkılı Tabiki herkes Capo nun üzerinde fotoğraf çektirmek istiyor.

 photo 26_zps5c9b048a.jpg

Akşam yemeği ne Motorlarla gideceğiz. Tan İran a motorunu götürmemiş. Özlemiştir motor sürmeyi diye Ahmet motorunu ona veriyor. Ataberk Cem in arkasında, Ahmet benim arkamda Tebriz’de akşam turu attıyoruz. Ahmet elinde fotoğraf makinası yolda gördüğü ilginç görüntüleri kaydediyor. Aşağıdaki fotoda en arkadaki İsmail YK kılıklı arkadaşın pozuna dikkatinizi çekerim. Şimdi hemen 3 kişi kasksız motora biniyorlar. Cıkcıkcık olurmu böyle şeyler falan demeyin. Daha neler vardı neler.

 photo 27_zps189b19d8.jpg

Buda güzel bir ikiteker fotosu

 photo 28_zpsa1ed1d2f.jpg

Tebriz, İran ın en büyük şehirlerinden bir tanesi. Halkın sosyal yönden katılabileceği bir sürü aktivite bulunuyor burada. Okumuş insan sayısı da oldukça fazla .
Şehrin en önemli yeri ise onların Feleke , bizim meydan dediğimiz yer. Özellikle de akşam olunca İran gençleri arabalarına atlayıp bu meydanın etrafında defalarca dolaşarak İran kızlarına kurlar yapıyorlar. Gözlerine kestirdikleri kızlardan da eğer bir işaret alırlarsa , önceden hazırladıkları kartvizitlerini yanlarından geçerken ellerine tutturuyorlar. Kızlarda beğenirlerse telefonla arayıp gizli gizli buluşuyorlar.Sonuçta siz ne kadar fark edemeseniz bile etrafta mollalar ver devrim muhafızları dolaşıyor. Bu yüzden bir kızla konuşabilmek o kadar kolay olmuyor.
Motorlarımızı çekip feleke etrafında birkaç turda biz atıyoruz . Tabi bizim amacımız kızların eline kartvizit vermek değil , çevreyi tanımak oluyor
mağazaların vitrinleri bizlere hiç yabancı değil . İran bizim beklediğimizden çok daha modern ve geniş bir kültüre sahip . Sadece üzerlerinde bulunan devlet baskısı onları biraz kısıtlıyor. Vitrinlerde iç çamaşırlarını hatta tangaya kadar bütün her şeyi görebiliyorsunuz . Kıyafetlerde aynı bizim gibi normal . Şehir merkezlerinde çarşaflı görmek pek mümkün değil genelde kırsal bölgelerde yani küçük kasabalara da ağır basıyor kara çarşaf. Kadınları burada çok güzel giyimli ve bakımlı.Makyaj konusunda bizim kadınlarımızdan daha bonkör davranıyorlar itiraf etmek lazım .
Elektronik eşya konusunda büyük heveslerimiz vardı ama burada bizden daha pahalı olduğunu görmek bu hevesimizi kırdı.Cep telefonları ve hatlar çok pahalı . Buna rağmen hemen herkes cep telefonu kullanıyor.
Etrafta dönüp dolaşan arabaları görünce pego ağırlıklı ve kendi ürettikleri Peykan ,dan Nissan Patrow a kadar her çeşit mümkün.yani burada her keseden insan yaşıyor. Hala anlayamadığım şey ise bu ülkede nasıl oluyor da bu trafik hiç tıkanmıyor. Hiç kimse hiçbir kurala uymuyor aksine tam tersini yapıyor . Geceleri kimse arabalarının farlarını yakmıyor park lambalarıyla ilerliyorlar . Tünellerden geçerken yine aynı , farlarını açmıyorlar. Arabalarının sinyallerini kullanmak yerine , dönüş yapmak istediklerinde kollarını camdan sallıyorlar . Yani değişik bir trafik anlayışları var. Şehir turu karnımızı acıktırıyor ve kendimizi hemen bir fast food salonuna atıyoruz. Servis pek hızlı olmasa da yiyecek konusunda oldukça bonkör davranıyorlar.

 photo 29_zps0e2deab5.jpg

Tanıdığımız bir şeyler yiyoruz Hamburger ve Patates Cipsi ve yanında Zam Zam Cola.
 photo 30_zps482e3e27.jpg

 photo 31_zps51794280.jpg

(Yalnız adamlarım fast food anlayışları bizimkilerden farklı sakın şaşırmayın . Tümer arkadaşımızın ısmarlamış olduğu fried chicken mönü olarak adamlar bir köy tavuğunu bir enlemesine bir de boylamasına kesip önünüze sunuyorlar )



Yemek yediğimiz yer bir Azerinin fastfood cusu . İran standartlarına göre çok güzel bir yer.
 photo 32_zps23d52524.jpg


Önde Ahmet in motoru ile Tan arkada Ben.

Girişteki Otomatik kapının markasına dikkatinizi çekerim.




Yemekte hararetli yol planları yapıyoruz. Tan ın Çalıştığı işyerinin sahiplerinden birinde bizdeki Köy Köy Türkiye Yol Atlasına benzer bişey var ama tamamı Farsça. Bu yüzden biz planlarımız Hem farsça hem İngilizce olan haritanın üzerinden yapıyoruz.



 photo 34_zps597adfa9.jpg

Tebriz’e kadar geldik ama hala halkla Türkçe konuşabiliyoruz. Her yerde Azeri var. Halk çok ilgili adres sormaya gelmiyor size yolu kendi aracıyla 15-20 km yol kat ederek gösteriyorlar. Hem büyük hacimli motorlara hem de Türklere ilgi büyük. Yavaş yavaş Riyale (Tümen=Riyal/10) alışıyoruz. Elimde bir tomar para ile dolaşıyorum ama sürekli tükeniyor. Kesinlikle Riyal için ayrı bir cüzdan (çanta) hazırlamalısınız. Banknotların üzerinde ingilizce de yazıyor fakat metal bozukluklar için biraz Farsça bilmek gerekiyor. En azından 1 den 10’a kadar sayıları bilmeniz yeterli.

Neşeli bir şekilde istirahat e çekilmek için Tan ın bize tahsis ettiği odamıza dönüyoruz.
Odada iki kişilik bir yer yatağı ve tek kişilik çekyat vardı. Biz yine kura çekip tek kişilik yatakta kimin yatacağını belirlemeye çalışıyorduk. Ama asıl amaç farklıydı . Burada hem tek yatmak avantajlıydı hem de Tümer ile yatmamak .Çünkü Tümer tam bir gaz man dı ve sabaha kadar durmadan odanın iklimini değiştiriyordu . Tabii böyle bir insanla yan yana yatmak ne kadar iyi olabilirdi ki. Şans bu sefer Ahmet ten yanaydı ve maalesef Tümer ile yatma işi bana kalmıştı. Zorda olsa bu görevi üstlenmiştim ve Tümer ile geceyi geçirmeye razı olmuştum.
Mümkün olduğunca yatağın en uç köşesinde kalarak uykuya dalmıştım.Ondan sonra neler oldu hatırlamıyorum tabii. Hatırladığım tek şey sabah uyandığımızda boğazlarımızda oluşan yanma hissiydi.


 photo 35_zpsff308361.jpg


Tümer le paylaştığım yer yatağı
 
5.               GÜN:



Sıcaktan daha az etkilenmek için sabah 5 gibi hazırlanıyoruz. Güzel ve serin bir yolculuktan sonra Zanjan’a geliyoruz.

Tebriz – (İranlılar Tabriz diyor) Tahran (İranlılar Tehran Diyor) arası yol kamyon trafiği açısından oldukça hareketli. Daracık virajlarda her an karşıdan iki kamyon yanyana gelebiliyor. Yol tek şerit. Öncü gittiğim için gayet dikkat ediyorum ama 3 defa karşıdan hatalı sollama yapan kamyonlarla karşıkarşıya geliyoruz . Allahtan yollar geniş ve motorluyuz kendimizi emniyet şeridine atıyoruz. En sonuncusuna yolun çok dar bir kesiminde denk geldik yolun dışındaki toprak alana çıkmak zorunda kaldık ezilmemek için. Şehir içlerindeki trafik rezaletini saymazsak İran da karşılaştığımız en kötü ve kalabalık trafik bu arada.

Bitki örtüsü ve coğrafya bizim içanadolu bölgesi ile aynı, hatta tarlalarda çalışan insan manzaraları bize Türkiye deymişiz duygusu yaşatıyor. İranlıların çoğu esmer.

 photo 36_zps50205e29.jpg

Aynı yerde motorlarımızın fotosu.

 photo 37_zpsd95f49a6.jpg

Zanjan girişinde önümde seyreden paykan ın aniden yavaşlaması sonucu aramızdaki takip mesafesi ciddi bir şekilde azalıyor. Ama çarpmıyorum. Fren lamnasına alışık olduğumuz için İranda arkasındaki hiçbir lambası çalışmayan arabalara alışmamız lazım.

Her yerde olduğu gibi burada da bizi motorcular karşılıyor.

 photo 38_zps9ba0407d.jpg

Bu seferkiler biraz profesyonel çünkü bunlar hem motosiklet tamircisi hem de motokros yarışçısı.

Bakkaldan aldığımız nevalelerle bir parkta oturup Jabbar ve arkadaşları ile kahvaltı yapıyoruz. Jabbar Türkçe bilmiyor ama tarzanca anlaşıyoruz. İran da yazın şehir içlerinde hemen hemen her park da çimlerin üzerine kurulmuş çadırları görmeniz mümkün.

Jabbar Bayat bizi kendi imkanları ile yaptıkları motokros pistine götürüp iki zamanlı krosuna binmemize izin veriyor.

 photo 39_zps6d0e7a0e.jpg

Sadece 10 dk’lık pist turundan sonra ellerim titremeye başlıyor, bizim motorlara hiç benzemiyor.  )J( Yalnız senin o rampadan zıplayışın hiç aklımdan çıkmayacak Ahmet ağabeycim 

 photo 40_zps5188383e.jpg

Jabbar ve arkadaşları İran da düzenlenen motokross yarışlarınada katılıyorlarmış. Bu adamlar motorla düz duvara tırmanıyorlar desem yeridir

 photo 41_zpsc42ea1c9.jpg

Şehrin 20 km dışında restore edilen tarihi camiyi ziyaret ediyoruz. Iran’da hemen hemen herkes adres sorduğunuzda tarif etmek yerine sizi bizzat aracıyla escortluk yaparak getiriyorlar. Bunda akaryakıtın sudan ucuz olmasının da etkisi tabi. Jabbar bize kültürel geziyi de yaptırdıktan sonra Zanjan’a dönüyor.

 photo 42_zps0bdad605.jpg

Sultaniye en eski ve büyük tuğladan kubbesi olan camilerden biri imiş. Şimdi restorasyonda.

 photo 43_zps84737335.jpg

Sıcakta yolculuk etmemek için camii avlusunda çimlere uzanıp 2 saat kadar uyuyoruz. Tabi bu durum güneye doğru giden biri için çok ta fayda sağlayan bir durum değil çünkü güneye indikçe sıcaklığın arttığını fazlasıyla hissediyoruz. “Bu sıcakta o elbiseler terletmiyor mu abi?” diyenlere en güzel örnek bu olsa gerek elbiselerimiz sayesinde sıcaktan korunuyoruz. Gündüz saatlerinde kaskın vizörünü açmak mangala üflemek gibi bir şey.

Depolarımızı doldurup yolumuza devam etmeye başladık.Güneye indikçe üzerimizdeki yük sıcaklıkla beraber ağırlaşıyordu Yol dümdüzdü ve Konya Ovası nda gördüğümden daha büyük bir alan içinde anlayacağınız çölün ortasında yol alıyorduk . Hiçbir yerleşim , hiçbir yaşam belirtisi yoktu . Ara ara geçtiğimiz küçük köylerde, yerleşim tamamı ile kerpiç ve çamur kullanılarak yapılmış tek katlı camı çerçevesi olmayan yapılardan oluşuyordu.

Yine yol kenarlarında toprağa can vermek için su kuyuları açılmış , buradan da pompalarla göremediğimiz tarlalara ve arada bir kurulmuş küçük bağlara su pompalıyordu.

Bizde bu kuyuları fırsat bilip kısa bir mola vedik. Hem motorlarımızı dinlendiriyorduk hem de XT nin üzerinde pişik olmaya yüz tutmuş popolarımızı. Ben bu konuda son zamanlarda Ahmet ve Tümer in bana gıcık gıcık bakışlarından rahatsız olmaya başlamıştım . Yanlarında ayaklarımı uzatmış gere gere Capanord un rahatlığıyla yol almak alay etmek gibi gelmişti onlara. Neyse ben biraz ilgi biraz sevgi Abilerimin gönlünü alıyordum . İşin en kötü yanı da Tümer ve Ahmet e her zaman gebe kalmamdı . Çünkü motorun ağırlığını hissettiğim her yerde onları çağırıyordum. Onlarda benim motoru çekmeme yardım ediyorlardı . Kolay değil yükle beraber neredeyse 250 kg nun üzerine çıkmıştı ve benim için durduğu yerde motoru çevirmek pek kolay olmuyordu. Anlayacağınız Ahmet ve Tümer benim baya hamallığımı yapıyorlardı. İşte kardeş sevgisi ve takım ruhu buna deniyor.

 photo 44_zps42c17fc6.jpg

Bir sonraki durak Hamedan dı. Yollarda çok fazla oyalandığımızdan Hamedan a vardığımızda hava oldukça kararmıştı. Esfahan a daha 400 km lik yolumuz vardı ve biz bu gece bu yolu yapmamızın uygun olmayacağını düşünüyorduk . Hemen kendimize her zaman olduğu gibi otel aramaya başladık. Kısa bir araştırmadan sonra MERMER OTEL adında bir yere girdik . Otel oldukça lüks ve biraz tuzluydu. Sıkı bir pazarlık yaparsak burada kalabileceğimizi düşünüyorduk .Adamlarla baya cebelleştik ama bir türlü fiyatta ortak noktayı bulamıyorduk . Otelden çıktık ve kapının önünde duran motorlarımızın yanına giderek sanki vazgeçmiş gidiyormuş gibi yaparken içeriden bir görevli geldi ve bize istediğimiz fiyata oda verebileceğini söyledi. Yalnız oda yeni boşaltıldığından bir saat e yakın beklememiz gerekiyordu . [/color]

En yakınımızdaki feleke (maydan) a gittik, biraz önce içinden geçerken insanlarla tıklım tıklım dolu olan feleke de şimdi her yer işportacı doluydu. Açıkta satılan İran usulu yemekleri yemeyi gözümüz kesmedi. İşportacılarda satılan kılık kıyafet türü malzemeler Türkiye ile hemen hemen aynı para idi.

Dolaşırken karnımız acıkmıştı. Ne yapalım ne yiyelim derken , değişiklik olsun diye kebap yeme kararı aldık Sanki başka yiyecek bişey varmış gibi. hemen gözümüze kestirdiğimiz bir yere girdik ve karnımızı, hiç yabancı olmadığı tat ile doldurduk . İş hesaba ödemeye geldiğinde müthiş bir sürpriz bekliyordu bizi . Bu hayatım boyunca gördüğüm ve göreceğim en ilginç kasaydı emin olun . Kasada duran amcanın önünde kocaman bir abaküs , hemen yanında sineklik . paralar masanın üzerine dizilmiş sanki kırk yıl geri gitmiştik. Biz olayın şokuyla’ acaba bu aksesuar olarak mı burada duruyor ‘derken , bey amcamız abaküsle hesapları yapmaya başlamış ve bu tezimizi de bir anda çürütmüştü.

 photo 45_zpsff07bbdc.jpg

Otele dönüp motorlarımızı da otelin kilitli garajına bıraktık. Sabah yine erken kalkacağımızdan fazla oyalanmayıp duşumuzun ardından yattık.
 
6.Gün:



Saat 05.30 ve biz yine ayaktayız hemen toparlandık ve motorları otelin önüne çekip yüklemek için garajdan çıkarttık. Ben tabi hala uyku sersemi ,motordan inerken motorun ayağını iyi açamamışım ve motoru olduğu yere devirdim . Bu benim ilk ve son kazam olmuş oldu böylece . Tümer in de yardımıyla hemen kaldırdık . Neyse ki koruma demiri olduğundan her hangi bir hasarım olmadı. Bu sayede de ayılmış oldum tabi.

Hamadan dan İran ın nispeten küçük bir şehri bağlı yollarda sabah erkenden çıkmanında avantajlarını kullanarak hız yapıyoruz. Yollar hız yapmaya uygun çukur yok denecek kadar az virajlarda görüşü kısıtlayacak engeller yok.

Malayer, Arak, Khomeyn ve Golpayegan dan geçerek Esfahan a ulaşmayı planlıyoruz.

Khomeyn denen kasabada mola veriyoruz. Susuzluğumuzu gidermenin en etkili yollarından biride meyva yemek. Meyvalar ve çeşitleri bizdekilerle aynı. Fiyatlarıda çok makul 5-6 kişilik meyva alıyoruz her seferinde. Khomeyn debir manavın önünde durup motoru park ediyorum. Meyvaları aldıktan sonra caddeye çıktığımda karşılaştığım manzarayı görünce şok oluyorum. Bütün meydan motorcu dolmuş, trafik tıkanmış, sebebi motorcuların bizim motorları inceliyor ve Ahmet le Cem ‘i soru yağmuruna tutuyor oluşları. Etrafımızda bir sürü insan çoğunlukla Farsça vre vre diyip duruyor. Daha doğrusu dediklerini ben öyle anlıyorum. Başımız şişiyor. Tek tük ilgi hoşumuza gidiyor ama bu kadar kalabalık olunca çekilmiyor doğrusu.


Aşağıda aynı yerde çektiğim bir foto var ama kalabalık bayağı dağıldıktan sonra fotoğraf makinama ulaşabilmiştim.



 photo 46_zpsd90ee658.jpg

Amacımız gün içerisinde İsfahan ‘a ulaşmak çölden geçiyoruz. Tabiki çok sıcak olduğunu söylememe gerek yok. Ama yol dümdüz ve pürüzsüz (ne kadar sıkıcı olduğunu anlarsınız artık) Sık sık mola vererek devam ediyoruz.



Isfahan’a girişimiz bol trafikli ve kaç şerit olarak kullanıldığı belli olmayan bir yoldan oluyor.
Büyük şehir tarfiği bizi İsfahan girişinde karşılıyor. Döktüğümüz ecel terlerini ve trafiğin durumunu size anlatmam mümkün değil. Şerit falan tanımayan bulduğu her boşluğa atlayan arabalar, kamyonlar, vızır vızır akan 4-5 şeritli yolda mootsikleti ile yola dik geçen adam, sağımdan solumdan slalom yapan motor sürücüleri, ve daha nicesi.



İlk bulduğumuza ucuz otel soruyoruz tarif alıyoruz bir kez daha soruyoruz derken yine imdadımıza motorlu gençler yetişiyor da biz onları trafikte pek yetişemiyoruz onlar vızır vızır araçların arasından son sürat giderken bizim için bu acemiler buraya kadar nasıl gelmişler diye düşünüyorlardır.

Otele Amirkabir e bizi götüren iki motor ve artçılarının peşine takılıyoruz. Kelle koltukta gidiyorlar resmen , motor sürücüleri motorlarını yan yana sürerken arkada oturan lar da birbirleriyle el kol şakası yapıyorlar. Birlerini tekmeliyorlar falan.

Sonunda ucuz Misafirhane’deyiz. İranlılar Hostel e bizim pansiyon benzeri şeylere Misafirhane diyor. Bu arada gezi için hazırladığınız ön araştırmaları ve notlarınızı kolay ulaşabileceğiniz yere koyun ki bizim Cem gibi oteli bulduktan ve yerleştikten sonra “Benim notumda varmış en ucuz otel burasıymış” dersiniz ve arkadaşlarınızın kötü bakışlarına maruz kalabilirsiniz.

Banyo, tuvalet ve bir şirin bir bahçesi var, internet ve telefon hizmeti alabiliyorsunuz ama fiyatı biraz standardın üzerinde. Oda fiyatı uygun ve hemen hemen dünyanın her yerinden birileri var. Bayan komşularımızın hangi milletten olduklarını ancak mecburen kapadıkları saçlarını otele girişte açtıktan sonra anlayabiliyorsunuz (Caponlar haric).

Iranda bu tür Misafirhane’leri öğrenciler ve ucuz gezginler tercih ediyor. Hemen yerleşip banyodan sonra TR ye eşlerimize günlük raporlarımızı veriyoruz. Telefon bulamadığımız zaman ise haftalık rapor veriyoruz en güzeli. Motorlarımızı paralı otoparka bırakıyoruz ama dikkat yarın Cuma kapalı olabilir. Otoparkın çalışma saatlerini uluslararası ve lokal bildiğimiz tüm dilleri kullanarak öğreniyoruz. Artık Türkçe pek işe yaramıyor. Yabancı dil bilen de çok az artık bundan sonra Cem’e iş düşüyor. Cem bu konuda çok iyi “Alooooo..........Şefim.......Sen ordan bi special yap gözüm.......” tarzı kelimeler hayatımızı biraz olsun kolaylaştırıyor.

İyi bir dinlenmenin ardından Esfahan sokaklarına atmıştık kendimizi..Şehir çok büyük ve gezilecek yerlerin sayısı çok fazla olduğundan hemen kendimize, Esfahan ile ilgili turizm haritası bulduk. Harita üzerinde bulunan en önemli tarihi alanları işaretledik ve sırayla bu yerleri dolaşmaya başladık.
Esfahan ı ortadan ikiye bölen çok büyük bir kanal bulunuyor ve bu kanal üzerine inşa edilmiş yedi ayrı körü bulunuyor . Biz ilk önce sırasıyla bu tarihi köprüleri gezdik. Farklı tarihlerde yapılmış farklı mimariler. Ama baya bir tadilat gerektiriyordu. Bu köprülerden sadece iki tanesi iyi durumda ve trafiğe açıktı. Diğer köprüleri insanlar akşamları gezinti amaçlı kullanıyordu.



 photo 48_zps4774dd98.jpg


Esfahan halkı gerçekten çok sosyal yapıya sahip. Akşamları aileleri ile parklarda semaverlerini alıp çay demleyerek nargile keyfi yapıyorlar . Genç kızlar geç saatlere kadar rahatlıkla caddelerde dolaşabiliyor. Üstelik televizyonlardan gördüğümüz kara çarşaf imajını da beynimizden silip atarak bizi bir kez daha şaşırtıyorlar


 photo 49_zps0ef1a911.jpg

Esfahan da ki ilk günümüzü köprüleri gezerek geçiriyoruz. Yorgunluğumuzu atmak için kendimize uygun güzel bir çay bahçesi buluyor ve hemen oraya yöneliyoruz. Mekan gerçekten çok hoş bir yer tam kanalın yanında su fıskiyelerinin altında hoş bir görüntü almış . İçeri girmek istiyoruz ama ne oldu dersiniz ?
 yani bu çay bahçesine girebilmeniz için

JBuraya damsız almıyorlar  aileniz ile gelmeniz gerekiyor ve turist olmak bile bu durumu değiştirmiyor herkese aynı kurallar uygulanıyor. İlk başta biraz şaşırsak da sonra olayı kabullenip bekarların bulunduğu İran açık hava kahvehanesinde birer çay içiyoruz .



 photo 50_zps31411c79.jpg

İçeriye alınmadığımız aile çay bahçesini ancak bu şekilde görüntüleyebildik


Halk pikniği ve çimlere yayılmayı çok seviyor nede olsa ata sporları dağcılık. Herkes yerlerde, yemekler yeniyor çaylar demleniyor. Parklarda yürünmüyor direkt piknik yapılıyor bu her yerde böyle. Şehir içerisindeki büyük parklarda “Çadır Kurmak Yasaktır” diye tabelalar bile var.

Neyse sıkı bir yürüyüşten ve isfahan’ın gece muhteşem manzarasından sonra bir taksiye atlayıp nehir boyunca Amir Kabir otele gitmek istediğimizi ısrarla anlatıyoruz ama adam müslüman ya bizi en kısa yoldan götürmeyi kafaya koymuş bir kere kavşaktan dönerken bile uyarıyoruz ama derdimizi anlatamıyoruz ve taksici bildiği en kısa yoldan gitmek üzere kırıyor. Biz gezmek istiyoruz turistiz ama nafile Cem bile anlatamıyor bu durumu biz de yolculuğun keyfini çıkarıyoruz ve İbrahim Tatlıses, Sibel Can (kan diye okunur) muhabbeti yapıyoruz. Provasız ve repertuarımız zayıf olarak geldiğimiz Iranda tombul tombul memeleri söyleyerek durumu idare ediyoruz.
 
7.               GÜN:



Sabah erken kalkıp Cuma nedeniyle kapanacak olan parktan motorlarımızı alıyoruz. Otelde birde Alman gezgin kalıyor. Buda bayağı bir uzun yol için hazırlandığı belli olan motoru , bir çok plastik aksam aluminyum olanı ile değiştirilmiş, çantalar aluminyum. Sele üzeri koyun postu standart aksesuar


 photo 51_zpseb5a7de9.jpg

 photo 52_zps8d867cac.jpg

 photo 53_zps337697d6.jpg

Bu gün tüm resmi kuruluşlar ve birçok dükkan kapalı ama turistik yerlerin tamamı açık. Yine sıcak ve işi olmayan sokağa çıkmıyor çıkanlarda parkta piknik yapıyor. Belirlediğimiz 2-4 noktaya rotalar çizip şehir gezimize devam ediyoruz. Çarşıları TR den çok farklı değil. Çok ucuz olan Iran İmam Meydanındaki çarşılara girdiğimizde birden pahalılaşıyor. Turistik olan her şey TR den çok ta farklı değil.

( Bir ara Ahmet Bey Ağabeymizin ipek halı merakı aniden ortaya çıkıveriyor. Dolaşıp nerde nasıl bulabiliriz derken karşılaştığımız ilk halı toptancısına dalıyoruz . Doğruyu söylemek gerekirse halılar gerçekten çok güzel . Ama nedense fiyatları bize biraz tuzlu gelmişti. Takii Ahmet in İrandan 250 dolara almadığı halının 1000 dolara Ereğli de satıldığını görünceye kadar )

 photo 54_zpsc74012db.jpg

İmam Meydanından bir görüntü

En büyük meydan olan İmam meydanı gerçekten çok güzel. Yollarda komisyon karşılığı Dolar-Riyal-TR bozan bir çok kişi bulabilirsiniz. Iran riyali taşımak hacminden dolayı bir dert o yüzden Dolar taşıyıp ara ara bozdurmak çok daha pratik oluyor.

Öğle sıcağında yollar bayağı tenhalaşıyor. Kaskları çıkartıyoruz. Bi ara yolda Tümer in şapka uçuyor. Almaya giderken

 photo 55_zps736e9a64.jpg


Aldıktan sonra

 photo 56_zps6d015f42.jpg

İmam meydanında bir molla;

 photo 57_zpsf39d552f.jpg

İmam Çarşısındaki Baharatçılar;

 photo 58_zps5f5f9002.jpg

Yine İsfahan haritasında mutlaka gidilmesi gereken yer olarak görünen kiliseye gidiyoruz iyi de bir giriş ücreti ödedikten sonra koca kilisede dolaşmaya başlıyoruz. Birkaç büyük bölümü olan kilisenin bir bölümünde TR vatandaşı olarak üzüleceğimiz bir manzarayla karşılaşıyoruz ve orada bu kilisenin bir ermeni kilisesi olduğunu anlıyoruz. 5 metre uzunluğunda ve 2,5 metre boyuda yaklaşık 1,5 metre genişliğinde bir cam bölüm. İçinde aynı boyutlarda TR haritası harita üzerinde Ermenilerin yaşadığı şehirler, her iki yanında Ermeni soykırımı için yapılan yürüyüşleri sürekli gösteren iki adet 55 ekran TV, TV lerin üzerinde siyah beyaz fotograflar ve tüm bunların önünde de sözde soykırım için yazılan kitaplar. Çok sinirleniyorum. Tüm bunlar soykırımın yalan olduğunun bir belgesidir bence çünkü bir yalan ancak bu kadar güzel bir show ile inandırılabilir. Tüm dünya soykırıma nasıl inanıyor derseniz işte böyle; İran gezmeyi seven insanlar için merak uyandıran bir yer, İsfahan İran’ın en güzel şehri, Ermeni kilisesi ise İran broşürlerinde en çok yıldızı olan görmeye değer bir yer olarak yerini alıyor. Kısacası İran’a gelen her turist bu köşeyi mutlaka görüyor ve bilgileniyor. Ama inanıyormu bilmem. Turistleri gezdiren İranlı rehber ben inanmıyorum diyor. Sizde bizi gördünüz tanıdınız. Amerika her terör saldırısından sonra bizi suçluyor, biz öyle insanlarmıyız diye soruyor. Bu gezi sırasında bizim tanıdığımız İranlıların hepsi çok sevecen ve misafirperver insanlar.

Isfahan gerçekten İran’da görülmesi gereken yerlerin başında. Bir iki görmeye değer noktayı da tamamladıktan sonra yine otele klimalı bölgelere çekiliyoruz.

Cem gezini başından beri sallanan minare ve 40 gölgeli minare diye tutturdu. Haritayı incelememize rağmen küçük parantez içindeki yazıyı atlıyoruz. Gideceğimiz gün motorları yükledikten sonra fark ediyoruz. ( Burada neredeyse ağlayacaktım )

Ateşgahda motorumun fotosunu çekiyorum. 

 photo 59_zps567b3725.jpg

Akşam 19:00 olmasına rağmen hava hala sıcak. Daha fazla bekleyemiyoruz ve otobandan Tahrana doğru yol alıyoruz. Benim önerim çölün batısından geçen ama adamakıllı çöl rotası yapabileceğimiz bir yoldu. Fakat Tümer ve Cem kabul etmedi ve otobanı tercih ettik. En az 500 km yol ve ne bir yerleşim yeri nede benzinlik vardı, o yüzden kabul etmedik. Donanımımız yeterli değildi. İran’da otobanlar hız yapmaya çok müsait. Motorlara bedava. Çok fazla kalabalık ta değil. İsfahan çıkışında harika bir zeminle karşılaşıyoruz kaymak gibi bir otoban ve havanın kararmasıyla da şeritleri kedigözleriyle bölündüğünden ışıl ışıl. Ben otobana girer girmez sol ayağıma bir şey çarptığını hissediyorum. 5-10 sn farkına varamıyorum ve ters rüzgar olduğunu düşünüyorum ama eğilip baktığımda ise sol plastik karenajın yerinde olmadığını fark ediyorum. Bunun nedeni, gezinin başından beri plastik geçmeyi bir sıvı sabun bulup yerine takmaya üşenmemden kaynaklanıyor. Hemen dönüp kimse çiğnemeden otobanın ortasından kapıyorum. Otelde gördüğümüz enduronun neden plastik aksamlarının çıkartılıp yerine Alüminyum konduğunu şimdi anlıyorum.

Otobanda hızımızı epey arttırıyoruz 150-160 km/saat bu XT nin yapabildiği en yüksek sürat. Biraz zorlayıp kapanıp rüzgarı arkanıza alıp aynı zamanda yokuş aşağıya giderseniz 170-180 km/saat hıza ulaşabilirsiniz.

Yerden gelen alev artık kalın montlarımızın üzerinden bizi yakıyor. Gece olmasına rağmen sanki sıcaklık giderek artıyor, kaskın vizörünü açmak mümkün değil. Birde çölün ortasından gidecektik. Depolarımız rezerve düşüyor ama hala benzin istasyonu yok. Bende olsam çölün ortasına ben de benzinlik kurmazdım. ( Benzinimiz iyice azalmıştı ve hala görünürlerde benzinlik yoktu . ve bizde ilk otoban çıkışından çıkarak benzin alıp tekrar otobana giriyor ve kendimizi güya garantiye alıyoruz demeden yaklaşık üç dört kilometre sonra otobanda bir benzinliğe rastlıyoruz .Dışarıda veremediğimiz molayı burada vererek 4 adet 1,5 lt soğuk hatta buzlu su, 2 lt meyve suyu, 6 çikolata 3 paket cips, kek gofret, muz...v.s...... kendimize geldikten sonra yola devam edelim diyoruz ama Tahran’a 35 km kala pilimiz bitiyor ve otobanda güvenli bir yerde önce çadırsız kestiriyor sonra çadırlı uyku çekiyoruz. )
 
8.               GÜN:



Kuzeye çıktıkça serinleyen hava sonrası biraz nefes alıyoruz. Otoban üzerinde mola yerlerinde böyle büyük camiler görmek mümkün, cami sayısı bizim ülkemizdekinden az. Halk banane devlet yapsın camiyi diyor. Bizde de insan Cami vs yaptırınca günahlarından arınacağını zannediyor.


 photo 60_zpsb06509e2.jpg



TAHRAN Nufus= bilmemkaç, rakım=bişiler tabelasını arıyoruz yol boyunca fotoğraf çektirmek için ama nafile öyle bir tabela yok! Bir anda şimdiye kadar İran da gördüğümüz en kötü trafiğin 2 veya 3 misli bir trafikle karşılaşıyoruz.

Tahran’a bir girişimiz bir de çıkışımız oluyor. Şehir içinde dönüp durduktan sonra karmakarışık bu başkentte bizde karışıyoruz ve onlarca kişiye yol sorup tekrar tekrar kayboluyoruz. Yol sorarken ilginç İran manzaraları da beraberinde tabiki, Bu haremlik selamlık bir otobüs, sabah iş saatlerinde otobüs çok kalabalık olduğunda haremlik-selamlık arasındaki hattın nasıl oluştuğunu merak ediyorum.


 photo 61_zps202b8b2b.jpg


Araçlardaki insanlar iyi niyetli olarak takip etmemizi bizi istediğimiz yere götüreceklerini söylüyorlar fakat yoğun trafikte ve sıcakta araçları takip etmek çok güç ve dayanamayıp gazlıyoruz arabaların arasından ve imdadımıza çok sık rastladığımız TR de bir süre yaşamış olan bir İran vatandaşı yetişiyor. TR ye İran-Irak savaşında savaşmamak için kaçmış bir subay. Demavent dağına gidiş yolunu soruyoruz ve yine herzaman olduğu gibi takipteyiz. İran’da insanlar adres tarif etmek yerine bizzat kendi araçlarıyla escortluk yapıyorlar.

Doğuda trafik çok ilginç, trafikte bunun gibi dolaşan araçlar görebiliyorsunuz,

 photo 62_zps59437ed3.jpg

Buda meşhur paykanları (peykan diye okunuyor) 1950 leirn teknolojisi ile hala üretilen bir araba. İlk modelden bu yana kasada çok ufak tefek değişiklikler olmuş, arabaların çoğu böyle vuruk.

 photo 63_zpscc189548.jpg

Bu araçların motorları çok güçlü, tıklık tıklım dolu bir peykan bizim motolarla yarışabiliyor yollarda.

Abartısız 15-20 km takip ediyoruz ve sonunda Tahran dışına Demavent yoluna koyuluyoruz. Bu gece Demavent dağının eteklerinde bir yerlerde kamp yapacağımızı düşünerek alışverişimizi yapıyoruz.

 photo 64_zps191677b8.jpg

Ahmet in motoru , her zamanki poz

Demavent eteklerinde mola yerlerinde soğuk ayran vs satıyorlar, Mola yerinde bizim motorlar,


 photo 65_zps2c8e873f.jpg



Manzarası harika dağların tepelerinden Demaventin eteklerine kadar ulaşıyoruz ama beklediğimiz kamp yerini bulamıyoruz ve çok fazla zaman kaybetmeden Hazar’a doğru yol alıyoruz. Manzara harika ama yol bir o kadar kötü. Yol dar ve araçlar çok tehlikeli. Tünellerde far yakan bizim dışımızda hemen hemen hiç yok. Kuzeye çıktıkça iyice serinliyoruz hatta yağmur havası bile yapıyor. Bitki örtüsü ise hemen değişiyor ve kendimi bir yıl önce yaptığım Karadeniz turunda Zigana geçidi sonrası Karadenize gelmiş hissediyorum.

En sonunda Hazar karşımızda. Sahile iner inmez bir sürü villa diye bağıran insanla karşılaşıyoruz. Daha sonra bunların gecelik villa kiraladıklarını öğreniyoruz. Kalabalık İran aileleri tatillerde bu villaları bolca kiralıyorlar. Hazar kıyıları böyle kiralık bir sürü villa dolu. Ama villaların çoğu bahçeli ve 2 katlı, hoş bir görüntüsü var. Beton yığını değil yani.

Hazar kıyısı boyunca tabelaların tamamı Farsça artık iyice zorlaşıyor yön bulmamız. Villa fiyatları uygun olmasına rağmen burada çadır kurmayı hedefliyoruz. Ama önce deniz. Nasıl gireceğiz acaba diz üstü mayomu gerekir diye düşünürken denizden birden daracık slip mayo ile bir adam çıkıyor. Hımm demek mayo da bir zorunluluk yokmuş. Bayanlar elbiseleri ile giriyorlar.

Hazar Karadeniz kadar bile tuzlu olmayan bir deniz. Biraz yüzdükten sonra ek bir-iki alışveriş yapıyoruz ve ateş yakıyoruz. Sosisleri lavaş arası yaparken bir taraftan da gürleyen havayı takip ediyoruz. Yağmur yağdı yağacak.

Deniz kıyısında Muhabbet ettiğimiz İranlı gençlerden içki, kadın ve afyon teklifi alıyoruz (tabi hepsi satılık) Bu tür davetlere icabet etmemek lazım. Çünkü tuzak olabilirmiş.

Civarda villa kiralayan çocuklar buranın gece güvenli olmadığını söyleyince çok fazla kalmadan karanlıkta toparlanıp ayrılıyoruz sahilden ve Hazara paralel devam ediyoruz. Aslında çok yorgun ve bir gün önce de otobanda kaldığımızdan duşa ihtiyacımız var. 10-15 km ileride bizde bir villa tutup motorları villanın bahçesine alıyor duştan sonrada hepimiz klimalı odamızda rahat bir uykuya dalıyoruz.
 
9.               GÜN:



Sabah toparlanıp çok fazla acele etmeden Hazar kıyısında ki son durağımız olan Astara’ya doğru gidiyoruz.

Kiraladığımız Villa;
 photo 66_zpsea22ad54.jpg

İçide böyle birşeydi;
 photo 67_zps5ab1c439.jpg

Akşam geç yatmamızın ve evin rahatlığı sebebi ile güzel bir uyku çekiyoruz. Sabah da acele etmeden güzel bir kahvaltı. Astara ya kadar olan yolumuzun tamamı deniz kıyısından, Hazar kıyıları bizim Kdz Kıyıları gibi çok virajlı değil. İklim Kdz. Andırsada dağlar deniz kıyısından çok daha içerilerde meşhur İran pirinci bu düzlüklerde yetişiyor. Yol kenarlarında çiftçiler yetiştirdikleri sebze ve meyvaları satıyorlar. Tanıdık şeyler, fasulye, mısır falan.

Genelde deniz kıyısındaki şehirlerin içine girmeden çevre yollarından dolaşıyoruz. Ancak bir yerde yanlışlıkla şehrin içine giriyoruz. Trafik iğrenç ve hava çok sıcak şehrin çıkışında benzin almak için duruyoruz. Benzin istasyonuna girdiğimizde trafik polisi ilk defa pasaportumu soruyor ve alıyor. Daha sonra Tümer’in ve Cem’in kini de aldıktan sonra bizi şehir içi kalabalık trafikte kendisini takip etmemizi istiyor. Düşünsenize biraz önce geçtiğimiz trafikten gene geçiyoruz. Aklıma gelen ne kadar kötü söz varsa söylüyorum içimden. Tabiki mecburuz pasaportlar polislerde. Neyse ki polis merkezi çok uzak değil bizi bahçesine alıp teslim ediyorlar ve ekip gidiyor. Türkçe bilen askerlerle muhabbet ediyoruz. Gölgede dinleniyoruz. Bize ikramda bulunuyorlar. Yine bu tür durumlarda Cem’i öne sürüyoruz. Cem gidiyor ama bir türlü gelmiyor. Polislere neden burada olduğumuzu 1 saat anlattıktan sonra ve kaydımızı verdikten sonra bizi salıyorlar. Özgürüz.......

Ahmet önden gidiyor Cem ve Ben arkadan takip ediyoruz. İleride bir yerde Ahmet i görüyoruz. Yolun solunda bir taksi ile yanyana duruyorlar, Ama normalde duurlmaması gereken bir yer. Bir terslik olduğunu anlıyoruz. Sıkışlık tarfaikte bizde yolun sağına çekiyoruz. Ahmet gelip durumu anlatıyor bize, Taksiye çarpmış. Ahmet de ve motorunda birşey yok, taksinin kapısı göçmüş. Taksici hatanın kendinde olduğunu söyleyip hasarı kabullenmiş. Evet İrandaki ilk kazamız bu. Devamı var

Yolda mısır yemek için duruyoruz.

 photo 68_zps415fb1cd.jpg

yine halk ile iç içe azeri bir vatandaşla hoş sohbet edip limonlu çayımızı yudumluyoruz.

 photo 69_zpsb204aa6e.jpg


Limonu sıkmak yok kurutulmuş limonu kırıp çayın içine atıyorsunuz. Değişik ama çok sevmedim. Limonun İran’da nerelerde kullanılmadığı sorusu çok geldi aklıma.
 photo 70_zpsf35d6df1.jpg
Polisler yüzünden öğle sıcağında sıkışık tarfikte geçirdiğimiz saatler yüzünden sıırlsıklam terlemiştik. Yanımızda güzel bir deniz. Hemen bir deniz molası vermenin zamanı; Gözümüze güzel görünene bir yerleşim biriminde duruyoruz. İlk önce İran a özgü soğuk bir yiyecekle serinliyoruz;

 photo 71_zps093c1af3.jpg

Dondurmacı tabir edeceğim yer bu yapı ve sahibide işte bu adam. Muhabbet güzel;

 photo 72_zps2ca3798b.jpg

Deniz;
 photo 73_zpsa53aa12b.jpg



Ve motorlarımız;

 photo 74_zpsf727b78b.jpg

Yolumuzun üzerinde Hazar Kıyısında oldukça büyük bir liman kendi olan Bandar-e Anzali var. Burada gayet modern yapılar var. Meslepğim gereği İran daki yapılardan bayağı bir inşaat fotoğrafı çektim. Raporun sonunda inşaat tarzları ile ilgili bir bölüm yapmayı düşünüyorum.

 photo 75_zps2f54ce93.jpg

Ahmet in kazadan sonra önden gitmesine izin vermiyoruz:) Ama bu seferde Bandar Anzali de bekle bekle arkadan Ahmet gelmiyor. Sebebi ise 2. kez asfaltla tanışmış olması

Evet yine Iran gerçeği ve asfaltla baş başa kalıyorum. Kavşakta ban yol veren bir aracın yanından ben hareket ettiğim sırada geçen bir denyo sag koruma demiri üzerinden vuruyor ve peni yere yapıştırıyor. Toparlanıp motoru kaldırıyorum. Tümer ve Cem ilerden çok sonra dönüp geliyorlar. Polis geliyor araç sahibi ise yanıma gelip benimle ilgileniyor. Üzerime başıma bakıyorum bişiy yok motorda ise ufak tefek yamulmalar var. Polis bir şeyim olup olmadığını işaretlerle sormaya çalışıyor. Bende iyi olduğumu ve aracın gidebileceğini söyleyince etraf normale dönüyor. Bende Arka fren kolu üzerinde bir iki zıplayıp düzeltiyorum. Koruma demirini de biraz çekip düzeltiyorum. Bu arada iki kere darbe alan şağ ayağım sapasağlam. Gezi boyunca mafsallı dizlik kullandım ve iki deva beni korudu. Son defasında iyice sıyrıldığını fark ettim. Yani herkese tavsiyem Maksimum koruma. Ayak ve ayak bileğime bir şey olmamıştı ama tam koruma SiDi botlarımı giymediğime pişman olmuştum. Bu tür kazalarda XT’ye hiçbir şey olmuyor motoru kaldırıp gazlıyorsunuz.

Ahmet hasar tespiti yapıyor,
 photo 76_zpsbe98fdaa.jpg


Arabanın vurduğu tarafdaki koruma demiri biraz eğrilmiş,

 photo 77_zpsb78703aa.jpg

Gayet ucuz atlatılmış bir kaza .

Astara’ya girişte tamamen bir çadır kentle karşılaşıyoruz yeşillik olan her yerde çadır. İç bölgelerden gelen insanlar gündüz denize girip akşam da koca parkta çadır kuruyorlar. Önce karnımızı doyurmak için kebapçı dışında bir şeyler arıyoruz. Sonunda bir pizzacı bulup yine Cem’in üstün iletişimi sayesinde special pizza söylüyoruz.

 photo 78_zps597fde91.jpg

Çadır kente geri dönüp sakin bir köşede çadırımızı kuruyoruz. Köşe sakin ama iki ana cadde arası ve sabaha kadar son sürat giden sivrisinek sesli mopetlerin kulak tıkacından bile geçen gürültüsünü dinliyoruz. TR’de olsa çoktan dayak yemişlerdi ama burada insanlar trafik konusunda çok hoşgörülü.
 
10.               GÜN:




Gezimiz boyunca en uzun km’yi bu gün yapıyoruz. Toplamda 860 km Astara’dan sınır Azerbaycan-Ermenistan-Nahcivan sınırı boyunca Aras nehri kıyısınca yol yapıcaz.

Hazar’dan uzaklaşıp ilk dağ tırmanışımızı sabahın erken saatlerin yapıyoruz. Yol boyu manzara harika ve 200-300 m’de bir kahvaltı içecek v.s veren küçük dinlenme yerleri var. Birinde durup ballı-kaymaklı-tereyağlı-Yumurtalı kahvaltıyı İran’da ikince kez yapıyoruz.

Tırmandığımız yol;
 photo 79_zpsaba2f998.jpg

Kahvaltı Molamızdan bir görüntü;
 photo 80_zps5de33a9f.jpg

Nefis bir kahvaltının arkasından dağa tırmanmaya devam ediyoruz dağı aştığımızda bir daha bu manzarayı yakalayamayız diye bir sürüde fotoğraf çekiyoruz ama dağın tepesine ulaştığımızda uçsuz bucaksız gibi görünen diğer dağlar çıkıyor karşımıza.
 photo 81_zpsb25bb913.jpg


Aras nehrine yani sınıra ulaşmak için çok dik birkaç sıralı dağ tırmandıktan sonra motorların hala gidiyor olması şaşırtıyor beni.

Azerbaycan sınırına kavuştuğumuzda Aras nehri ile beraber nefis kanyonlar karşılıyor bizi. Yol harika sınır boyu İran tarafı çok hareketli köyler ve yerleşim yerleri var ve bir sürü de tarla. Karşı taraf ile terkedilmiş köylerle dolu çok nadir askeriye ve bir iki araç var. Bu durum Azerbaycan ve Ermenistan sınırı boyunca aynı. Sadece bir yerde asker kontrolünden geçiyoruz ve bizim ve motorlarımızın kaydı alınıyor.

 photo 82_zps973f466f.jpg

Nefis dağ manzaraları var. Açıklamak için fotoğraflar kifayetsiz kalıyor;

 photo 84_zps5e8a9a56.jpg

 photo 83_zpsd947cfe7.jpg
Bu yolun bazı düz bölümleride var;

 photo 85_zpsf6f18859.jpg
Bu arada Cem’in Capanort debriyaj problemi çıkartıyor. Daha fazla gidemeyeceğimizi düşünüp bir pick-up ile sınıra kadar motoru nasıl atarız derken soğuyan debriyaj tekrar çalışıyor. Bir süre motora fazla devir yaptırmadan ilerleyip ilk büyük yerleşim yeri olan Jolfa’ya geliyoruz. Buradan sınır boyu Bazargan’a kadar gidebilmemiz için Pascard almamız gerektiğini asker kontrol noktasında söylemişlerdi ve biz mesai saati bitmeden kostura kostura ordan oraya pascard almaya çalışıyoruz. Nafile sonunda yabancı plakalara sınırdan bundan daha ileriye devam etmenin yasak olduğunu öğreniyoruz ve Khoy’a dönüp hiç sevmediğimiz Tebriz yoluna çıkıyoruz.
 photo 86_zps8ea7e618.jpg

Hava iyice kararmıştı, İranda gece yolculuğu tam anlamıyla büyük risk taşımasına rağmen yolu bildiğimizden devam ediyoruz. Bu gece İshakpaşa Sarayı’ndaki çadırlı kamp yerinde kalmak istiyoruz.

Benzin aldığımız yerde Türk Lokantası yazan tabelaya aldanıp içeri giriyoruz ne bulalım yine kebap. Kebap yerine menemen yapıp yapamayacağını soruyoruz ve o da olmuyor yumurta kırdırıp ekmek banıyoruz sonunda.

Ve sınırdan önceki son yerleşim yeri. Önce depoları taşıncaya kadar dolduruyoruz. Bir iki pet şişeye almayı bile düşünüyorum ana sınırda sorun olmasından çekiniyorum. Bütün kalan paramızla Muz, çikolata, fıstık ve kek alıyoruz.

Sınırı girişe göre daha hızlı geçiyoruz. 70 milyonluk yurtdışı haracımızı’da yatırdıktan sonra artık TR’deyiz. Saat 01:00

Son gaz 40 km’yi geçip cadırı İsakpaşa Sarayının altında harika Doğubeyazıt manzarası karşısında kurup yatıyoruz.
 
11.               GÜN:

Yine her zaman olduğu gibi erken kalkıyoruz. Bu seferki telaşımız Erzurum’da Doğu Expresini yakalamak ve fırsat bulabilirsek çağ kebabı yemek. İran’da kebaptan bıkmıştık ama Erzurum’dan da kebap yemeden ayrılmak olmazdı.

Yolda Cem’in debriyaj yine su koyverince işte buraya kadar dedik 140 km falan kalmıştı gara. Neyse yine bir mucize ve yollardayız. Erzurum’a erken iniyoruz. motorları garda bırakıp cağ kebabına koşuyoruz. Tıkabasa yiyip üzerine de tatlı paketletip gara dönüyoruz.


 photo 87_zps590113b7.jpg
 
 
Motorları rampa ile koymuş rampasız indirmiştik bu sefer rampasız nasıl bindirecektik bu bizi biraz düşündürüyordu. Bize yardımcı olması için oralarda para karşılığı yardım için dolaşan birini bulduk. Tren geldi ve çok rahat önce ön teker sonra arka teker motorları çok daha kısa sürede yükledik. 3 kişi yetiyor bu iş için adam tutmamıza bile gerek yokmuş. Artık trendeyiz 4’lu örtülü kuşetimizde dönüş yolculuğumuz daha konforlu olacak.
  photo 88_zps5279b525.jpg
12. GÜN:

Dönüş tren yolculuğunun büyük bir bölümü geceye denk geldiğinden yaklaşık 14 saatini uyuyarak geçirdik. Tabi ki ara sıra tuvalete de kalkmadık değil. Yine yolculuk boyunca yedik içtik ara sıra susuz kaldık istasyon aralarında tren durduğunda su aradık durduk. İran’da aldığımız 5. kalite kekleri ve çikolataları bitirmeye çalıştık ama muzların dışında pek bir şey tercih edilmedi. Birkaçını koridordan geçen çocuklara birkaçını belki bir çoban bulur diye trenin camından atarak tükettik. Bu arada Cem Capanort’u için görüşmelere başladı muhtemel debriyaj plakası için sipariş verildi, Bora Yurtören ile görüşüldü ve Başkent motor da buluşulmak üzere sözleşildi.

Ankara garına yaklaşıyoruz. 2-3 durak önce tren banliyö istasyonuna yanaştığında basamakla yük vagonunun aynı seviyede olduğunu fark ediyoruz ama biraz gecikiyoruz çünkü tren bu gibi küçük istasyonlarda çok kısa duruyor önceden hazırlıklı olmak lazım. Tavsiyem bu istasyonların birinde biraz erkende olsa inmeniz. Ankara garına yaklaştığımızda üçümüzün gözü de perondaydı evet beklediğimiz gibi aynı yüksek peron. Ankara garında rampa olmasına rağmen iniş için kullanamıyoruz, neden mi? Çünkü yük vagonundaki yük cinsine bakıp kim o rampayı hizmet aşkı ile perona getirecek?

Sonunda tecrübelerimize dayanarak önce Tümer’in XT yi önce ön teker sonra arka teker olarak indiriyoruz bu arada indirirken de bindirirken de aşağıda iki yukarıda bir kişi oluyor. Görevliler motorlara motor olarak değil eşya olarak bakıyorlar çünkü yardım etmiş gibi görünmek için plastik aksamlarından tutuyorlar. Tümer’in XT yi indirirken arka plakalık görevlinin birinin yapışmasıyla as kaldı gidiyordu. Capanord’u indirirken kendi derdimize düştüğümüzden görevlileri takip edemedik ve Capanord’un sinyali bir yardımsever görevlinin elinde kalıyor, teşekkürler sayın görevli çok yardımcı oldunuz.

İlk durak hiç istemediğimiz bir yer benzinci. 3 motor neredeyse İran’ın tamamını 80 YTL’ye dolaşmışken ilk benzinlikte 3 depoya 100 YTL üzerinde para veriyoruz, ne acı diymi? Ama su benzinden ucuz bu sevindirici.

İran’da hediyelik bir şeyler alamadığımızdan doğru migros’a alışverişe ve köfte yemeye. Başkent motor’a gittiğimizde Capanord’un sorununu 5-10 dk’da çözüp test bile yaptırıyorlar. Bora bey’de geldikten sonra bir iki sohbet edip oradan herkes ayrılıyor.

 photo 89_zpsb7b30bd2.jpg


Cem Ankara’da kalıyor; malum kız arkadaşına rapor vermeli,
Tümer motoru Ankara’da bırakıp ilk otobüsle Didim’e; tatilinin geri kalan kısmını ailesiyle geçirmek zorunda tabi........,
Ben ise tura başladığımız Akçakoca’ya dönüyorum.

En güzeli tekrar eve dönmek ve sevdiklerine kavuşmak. 2 aylık bebeğimiz nedeniyle bana katılamayan eşim ve oğlum beni kapıda karşılıyor, çok özlemişim, oğlum kocaman adam olmuş.

















Hiç yorum yok: