Aslında her şey Ahmet’le evlendikten
sonra başladı. Buradaki “Her şey” kısmını motosikletle tanışmam ve sonrası
oluşturuyor. Bu cümlelerden uzun süredir evli olduğumuz sonucu çıkmasın.
Yaklaşık 3 aydır motor üstünde artçı konumundayım. Şu ana kadar Akçakoca-Abant
arasından (80 km) daha uzun yolculuk yapmadım. Şimdi ise Ahmet balayımız için
yeni bir rota çizmiş; YUNANİSTAN
Amacımız Akçakoca’dan başlayıp İpsala’dan
Yunanistana geçmek ve Atina Pirea limanından feribotla Rodos ve Kos adalarına
geçip 1’er gün konakladıktan sonra Bodrum’a ulaşmak ve yolculuğun sonunda
başladığımız yere dönmek.
Ahmet bu gezi için uzun zamandır çalışıyor.
Ben ise sadece eşi olarak onunla bu geziyi yaşamak kısmında rol alıyorum.
1.Gün: (08.08.2003) Sabah 8:30’da Akçakoca’dan ayrıldık. Düzce’de motorun muayenesini
yaptırdık ve İstanbul’a yol aldık. O gün 2 gün önce vize için başvurduğumuz
konsolosluktan pasaportlarımızı aldık, uluslar arası ehliyetimizi ve triptik
belgesini Turing Kurumunda yaptırdık zaman yetmediğinden yeşil kartı kapıda
yaptırmaya karar verdik . Vize başvurusunda Yunanistan Konsolosluğu ince eleyip
sık dokuyor. Bu yüzden konsolosluğa eksik evrakla gitmemenizi tavsiye ediyorum
varsa fazla bir takım evraklarda götürebilirsiniz
2. Gün: Ardımızdan
Dökülen 1 tas su ile İstanbul’dan uğurlandık. Yola çıkarken Tekirdağ’a kadar
mola vermemeyi planlamıştık. Ancak yolculuk esnasında aşırı yükleme
nedeniyle yan çantalardan birinin altını
egzost borusu yaktı 10 dk. geçmeden kasise girdik (halis mulis türkiş kasis) o
sırada diğer yan çantanın plastik tokası koptu ve yerlerde sürüklendi.
Marmara Ereğli’sine kadar çantaları güçlükle taşıdık. Oradaki tek ayakkabı
tamircisini bulup çantaları hem tamir ettirdik hem de biraz daha sağlamlaştırdık.
Bu aralar yol biraz kötü. Tekirdağ’da meşhur köftemizi yedik. Gerçekten çok
lezzetliydi belki de çok açtık!!!!!
Malkara-Keşan arasında ikimizin de uykusu geldi ve
yol üzerindeki manavın önündeki çimlere yayıldık.
İpsala’da ilk olarak turing in
haftada 7 gün 24 saat açık şubesinden yeşil kartımızı yaptırdık ve ilk kontrol
noktasından geçtik. İkinci kontrol noktasında yurt dışı çıkış için alınan harcı
ödeyip geçtik (kişi başı75 milyon civarında). 3. kontrolde Triptik’e bakıldı 4.
kontrolde neye bakıldığını bile bilmiyorum o sırada 1150 GS ile Çini
dolaştıktan sonra yurduna geri dönüş yolunda olan bir ispanyolla ayak üstü
sohbet ettik. 1-2 km sonra Yunan gümrüğündeyiz. 2-3 dakikalık ayak üstü sohbet
sonrası artık Yunanistan’dayız. Doğal
bitki örtüsünün çalılık olduğu gözümüze çarpıyor. 10 km sonra Ahmet durdu
“Fatoş benzin bitiyor.” dedi. Resmen tutuştuk Allahtan rezerv düğmesi on
konumunda değilmiş. Yani henüz yedek depoyu kullanmamışız. Biraz rahatlıyoruz
ama görünürlerde benzin istasyonunun değil kendisi levhası bile yok. Bundan
sonra sadece zeytin bahçelerini fark ediyorum ve Alexandrapoli’ye de henüz 35
km var......Şehre 9 km kala benzin istasyonu bulduk....Neymiş
Neymiş.....Yunanistan’da benzin ucuzmuş......
Alexandrapoli’de oteller kadar çadırlı
kamp yerleri de çok...Ahmet çadır almadığına pişman olmuştu ama çadır yerine
beni taşımak iyi bir fikirdi sanırım....Sonunda bir otel bulabildik.
Yerleştikten sonra biraz şehri dolaştık. Akşam olunca deniz kenarında trafiğe
kapatılan bir caddede insan manzaralarını seyrederek akşam yemeğimizi alıyoruz.
Sanırım şehrin yarısı bu caddede. Akşam otele döndüğümüzde otelin bahçesinde
bir davet verildiğini fark ettik. Uzaktan daveti izledik yapılan halk
danslarını öğrenmeye uygulamaya çalıştım. Ülkemizde de sıkça kullanılan
kemençe, darbuka, zurna gibi müzik aletleri kullanılıyordu. Dolunay vardı ve
deniz harika görünüyordu.
3. Gün: Sabah erkenden yollardayız....istikamet Kavala
üzerinden Selanik. Yol boyu minarelerinden birkaç Türk köyü olduğunu fark ediyoruz.
Kavala ya 10 km kala bir köyde pastanenin birinde kahvaltı etmek için
durduk....Pastaneyi anne-oğul işletiyorlar ve İngilizce bilmiyorlar. Biz
derdimizi İngilizce anlatmaya çalışırken epeyce ter döktükten sonra bizim Türk
olduğumuzu fark edip Türkçe konuşmaya başladılar, ve bizde rahat rahat
istediğimizi yiyebildik.....Yol boyu küçük anıtlara rastlıyorduk. Anıtların
orada trafik kazasında ölen kişiler için yapıldığını tahmin ettik. Bunlar
minyatür kilise şeklinde ve içinde Meryemana’nın, İsa’nın, havarilerin ve ölen kişinin resmi
oluyor genelde bir de mum var. Bu durum için
Almanyada da hac dikiyorlar. Kavala şehir turundan sonra güzel bir koy
da denize girip biraz yorgunluk attık. Bu arada bir Yunanlı rota ile ilgili
tavsiyelerde bulunuyor......Ahmet rotayı biraz değiştirdi galiba....Selanik
için yola koyulduk ama yağmur bulutları bizi bırakmadı. Astravagi yada ona benzer isimde bir
yerde yemek için durduk. Yunanistan’da
porsiyonlar acayip büyük. Annem bu boyutta kayık tabaklara sülaleye salata hazırlar.
Yan masanın boş tabakları üst üste konduğunda garsonun çene altına kadar
geliyor. Selanik’e geldik şehrin girişi virane görünümünde. Merkeze doğru
ilerledikçe şehrin oldukça büyük olduğunu fark ediyoruz. Kısa bir şehir
turundan sonra polislerden aldığımız bilgiler doğrultusunda otellerin bulunduğu
ana caddeye geliyoruz. Otelle anlaşıp eşyaları motordan alıp geri gelirken önce
giriş kapısındaki camın paramparça yerlerde olduğunu daha sonra da
resepsiyondaki bayanın kucağında, çocuğunun ayağının iki yerinde derin kesikler
olduğunu gördük. Ahmet hemen ilk yardımda bulunup kadının çaresizlikle kanı
durdurmak için kullandığı tuvalet kağıtlarını atıp yerine sargı bezleriyle
tampon yapıp kanı durduruyor. 5 dk geçmiyor ambulans kapıya geliyor.
Paramediklere yapacak bir şey kalmadığından çocuk hemen ambulansa alınıp
hastaneye kaldırılıyor. Oteli işleten aile bizim bu yardımlarımızdan dolayı
ilgi ve hizmetini daha çok arttırdı ve motorumuzu otelin koridoruna kadar
almamıza izin verdi. Otel tarihi bir otel odalarını bölüp küçük ama eksiksiz
bir oda haline dönüştürmüşler. Çok yorulmuşuz TV karşısında uyuya kalmışız
4. Gün: Marketten
yaptığımız alışverişle yaptığımız kahvaltıdan sonra resepsiyondan Türk
konsolosluğunun adresini alıyoruz. Amacımız Türk konsolosluğuna Atatürk’ün
evini sormak ve ziyarette bulunmak. Konsolosluğa gittiğimizde Atatürk’ün evinin
de aynı yerde olduğunu öğrendik. Evin bakımı ve korunması amacıyla konsolosluk
binası aynı bahçeye yapılmış. Rehber eşliğinde
evi dolaşırken içerisindeki eşyaların Türkiye’den getirtildiğini öğrendik. Hava
çok sıcak 40 derece civarı ve biz şehir içinde her 50 metrede bir ışıklara
takılıyorduk haliyle pişiyorduk tabi. Motorun performansı yine her zamanki gibi
mükemmel. O sıcakta düşük viteste o hızda ben olsam çatlardım
herhalde......Volos’a giderken sürekli otobanı tercih ettik. Volosun girişinde
liman karşıladı bizi (Yunanistan’da her yer liman zaten....). Burası belli ki
tatilcilerin vazgeçmediği adreslerden.
Anladığım kadarıyla yerli turist ağırlıklı. Bir türlü oda bulamadık. Gittiğimiz
her yerde ya tüm odalar ful dolu yada çadırlı kamp yeri olduğundan oda yok.
Şehrin girişinde koylar tamamen betonlaşmış. Hiç kumsal yok denilebilir.
İnsanlar yollarda güneşleniyordu.. Biraz daha içerlere yol alarak Pilion denen
bir yerde, çok güzel, şirin yavan pervanesi olan bir oda kiraladık . Adam bizim
Türk olduğumuzu öğrenince günlük 10 € indirim yaptı. Burada iki gün kalmaya
karar verdik. Yaklaşık 1000 km yolculuktan sonra Ahmet beni ödüllendirmiş ve
bir gün motora binmeme kararı almıştı. Güneş batmadan plaja gidip biraz
serinledik. Akşam yemeği için
alışverişten sonra yapmak istediğimiz yürüyüşü yapamadık. Çünkü uyuya kalmışız.
5. Gün: Sabah etrafı
keşfetmek için yürüyüşe çıktık. Kahvaltılık birkaç alışverişten sonra kahvaltımızı
yapıp sahile indik. Burada deniz suyu oldukça yumuşak olduğundan denizden
çıkmak istemedik. Akşam yemeğinden sonra yine yürüyüş yaptık. Kaldığımız otelin
bahçesinde uyuya kalmışız.
6. Gün: Sabah
yine yollardaydık. Atina ya yakın deniz
kenarında bir yerde konaklamayı amaçlıyorduk. 360km sonra Rafina adında bir
yere geldik. Buraya gelirken sürekli yol çalışması olduğundan yolculuğun çokta
güzel olduğu söylenemez. Bir otel bulup yerleştik. Yürüyerek kısa bir şehir
turu yapıp kaldığımız otelin önündeki parkta oturduk. Yine uyku erkenden bizi
çağırdı
7. Gün: Yine
yollardayız ve yine sürekli yol çalışması. İlk önce Pirea limanından Rodos
adasına gitmek için biletlerimizi aldık (%40 indirimli 2 kişi ve motor 60
euro). Akrapol e yakın bir kafede kahvaltı ettik. Motorumuzu kafedeki
garsonlara emanet edip Akrapolün yolunu tuttuk.Yürürken motoru bıraktığımıza
pişman olduk. Çünkü bilet gişesine kadar
taşıtlar girebilmiş.Alınan biletle birkaç yer
gezilebiliyor. Buradan Atina’ya kuşbakışı baktık. Burada çıkarılan eserlerin
sergilendiği bir de müze var.Buranın hemen yakınındaki Ancient Agora’yı ve
ilgili müzeyi gezdik.Bu civarlardaki dükkanlardan birinden birkaç küçük süs
eşyası satın aldık. Ahmet feribot saatine kadar botanik bahçeyi ve Omonia yı da
görmek istiyordu. Maalesef botanik
bahçeyi göremedik. Saat 16:00 feribottayız ve yaklaşık 18 saat sonra Rodos
adasında olacağız.
Feribotta Yunanistan da yaşayan her etnik kökenden insan var.Bir grup zenci bayan elleriyle
ritim tutarak kendi ülkelerinin şarkılarını söylediler. Feribotun uğradığı
limanlarda feribotun içine giren seyyar satıcılar daha çok lokum
satıyorlardı.Yunanistan a gelene kadar burada lokum ve dönerin bu kadar yaygın olduğunu tahmin
edemezdim.Uykumuz gelince Ahmet motor kıyafetlerini yere serdi sırayla uyuduk.
Sanırım Ahmet uyku tulumunu getirmediğine bir kez daha pişman oldu.
8. Gün: Sabah
güverteden Türkiye’ye baktık. Gerçekten
de tarih öğretmenlerimin anlattığı gibi Yunan adaları burnumuzun dibinde. Saat 10:00 da Rodos a
gelebildik. Liman kale yakınında bir yere kurulmuş. Liman çıkışı bilet
araştırmasından sonra adanın kuzeyine doğru yol aldık. Burada otelin havuzuna
ve denize girdik. Akşam olduğunda adaya geldiğimizde gördüğümüz kaleyi gezmeye
gittik. Kalenin içi Antalya Kale içi gibi. Kale içindeki evlerde oda
kiralanabiliyor. Burada pek çok lokanta ve dükkan var.
9. Gün: Feribotla Kos
adasına geçmeyi planladık. Otelden ayrılıp feribotun kalkış saatine kadar 15 km
kadar adanın güneyine indik. Kos adasına geçmek üzere ikinci kez feribottayız
(toplam 39 euro). Feribotun ilk durağı Kos olacağından bize motoru feribotun
çıkışına yakın park edebileceğimizi söylediler.
3,5 saat sonra Kos tayız. Motorumuzu almaya indiğimizde etrafında bir
sürü motor olduğunu gördük. Doğrusu motoru indirirken oldukça güçlük çektik.
Diğer motorları bir sağa bir sola itip ancak çıkartabildik. Aynı gün Bodruma
geçmeyi planlıyorduk ama Türk feribotunun her gün 16:30 da yalnız bir sefer
yaptığını öğrendik. Bodruma geçmemiz
ertesi güne kalmıştı. Limandan çıkarken
önümüzde bir araba durdu. Sürücü Türk olduğunu ve oda kiraladığını söyledi.
Arabanın peşine takılıp Yunanistan da son konaklayacağımız yere geldik. 9
gündür Yunanistan dayız ve ilk defa bir Türk le karşılaştık. Odanın en güzel yanı
Türk kanallarını izleyebilmemizdi.
11. Gün: Öğleye doğru
ovakentten ayrılıp Salihli istikametine doğru yol aldık. Bozdağın tepesinde
mola verip iki dağ arasında dümdüz bir alanda kalmış Ödemişi seyrettik.
Bozdağ’daki Gölcük krater gölünü görmek için 7 km kadar rotamızdan sapıp biraz
göl çevresinde soluklanıp aynı yolu geri gelip yolumuza devam ediyoruz.
Salihliden sonra Balıkesir e kadar yol boyu çok kötü rüzgar aldık.
Öğrendiğimize göre o bölgede sürekli rüzgar esermiş ve rüzgar türbünü kurmak
için çalışmalara bile başlanmış. Nihayet Balıkesir deyiz. Üniversiteyi burada
okumuştum ve özlediğim bir çok şey vardı. Halen üniversitede görev yapan bir
arkadaşımızın evinde konuk olduk. Akşam yazı sakin geçiren Balıkesir in
ışıklarına karıştık ve gecenin finalini Bolulu Hasan Ustanın süt tatlılarıyla
yaptık.
12. Gün: Gezinin en uzun
yolculuğunu yapacağız. Susurlukta ayran içip dinlendikten sonra yolumuza yine
bir sürü aptalca kaza tehlikeleri atlatarak devam ettik. Ahmet yoldaki kuralsız ve ışıksız seyahat
eden traktörlerin birini trafik polisine şikayet etme gafletinde bulundu.
Değişen hiçbir şey olmuyor tabi ve
sevgili ülkemizin güzel yollarında seyahatimize devam ediyoruz. Bursa’da
ki iskender ziyafetinden sonra molasız İzmit ten otobana girdik. Nedense eve
yaklaştıkça özlem büyüyordu. Motorun bahçe kapısında tekrar görünmesi bu geziyi
baltalayan ev halkını oldukça sevindirmişti. Kendi adıma bu gezinin yeni bir
başlangıca atılan bir adım olduğunu düşünüyorum. Ahmet için aylarca harita
üzerinde gezdirdiği parmağının çizdiği rotayı motoruyla yolara dönüştürmesi bir
hayalin gerçekleşmesiydi. İnsanlar çabalarının iyi sonuçlarını başarı sözcüğü
ile ifade ederler. Biz artık ikiliyiz ve “başardık”.
Kısa Kısa:
ü
Benzin istasyonlarının (otobanların ve BP, Shell
gibi istasyonların dışında) çoğunda kredikartı kullanamadık.
ü
Scooter den sonra en çok kullanılan motorlar
Varadero, Transalp, XT
ü
Bu arada motorcuların %90’ı koruyucu malzeme kullanmıyor.
ü
Feribot fiyatları Yunanistan içi uygun TR’ye
geçiş tuzlu.
ü
Ucuz benzin 0,80 euro/litre
ü
Oda fiyatları 35-55 arasında
ü
Ortalama günde 300 km yol yaptık
ü
Ortalama hız 70 km/saat
ü
Maksimum hız 172 km/saat
ü
Toplam 2.800 km
ü
Motor
üstünde sürüş süresi 40 saat
1 yorum:
Keyifle okudum ve imrendim. Selamlar...
Yorum Gönder